Bana geleceğin gün mahşer anı bile olsa beklerim cansuyum…
Elleri tertemiz, gözleri yollarımı ören, kalbi deniz, saçları yalnızlığımı bölen, susuşları kalbimde silinmez iz, sözleri kalbimdeki ateşim söndüren cansuyum, söyler misin Allah aşkına sana ölen, sensiz bu İstanbul’da ne yapsın?
 Cumhuriyet caddesi ve Harbiye seninle güzeldi, seninle güzeldi Beyoğlu ve İstiklalin kesme taşları… Şimdi her şey öksüz, şimdi her şey yarım cansuyum…
Sendeleyen gecelerim var, tekleyen kalbim kadar kadersiz ve karlı günlerim var, güneşin alnında üşüdüğüm kadar merhametsiz…
Neredesin cansuyum? Bu fare kapanları birer ikişer kolumu, bacağımı koparırken ve ben feryat figan bağırıp çağırırken, hiç mi duymazsın çok sevdiğini?
Ben böyle bilmedim, böyle görmedim ve ben sana hiç taş kalpli demedim, diyemedim…
Çünkü sen candın, candan öte bir şeydin…
Beni böyle görmek istemezdin, bu çırpınışlarımı böyle umarsız dinlemezdin, sen böyle olsun istemezdin cansuyum…
Sende bir haller var kuzum, bana söylemediğin, söyleyemediğin, firarda gönlüm, firarda bu gece uzum ve sensiz inan çok mutsuzum…
Gidişine bakakaldım, sessizdim zora kaldım, çırpınışlarım dermansız, hareketlerim dona kaldım ve cansuyum, üzüm gözlüm, özüm, közüm, ne olur anla işte son sözüm bir sana kaldım…
Sen beni bırakıp da nerelere gittin? Kiminle hangi yerlere yerleştin? Seni bana sor, beni kalbine, bilsem ki sana sarılacağım gün, mahşer anı bile olsa beklerim cansuyum…
Unutma! Allah bizi çok seviyor cansuyum…