KINALI kayadan ses geliyor… Taş betonlardan, katı kalplerden bile...
Bir Canandan nefes gelmiyor… Sızılar duyulmuyordu:
-Canda yanar bir gün Cananına, diye.
Cana Can katarak. Gönül sevdasını da mürekkep olmuş akıtıyordu.
Söz olan sedalarda, Lal olmuş dillerle konuşarak. Göz yaşlarını da karıştırarak.
Çağlayan Şelale misali akıp coşuyordu:
“Niye kaçtın?... Neden kaçtın?... Hani Hakka sözümüz vardı?… Teslim olup Ona… koşacaktık. Sevgiyle coşup aşılmaz dağlar aşacaktık.
Hani Hak’kı çok seviyorduk?... Hani onun için her şeyimizi feda edecektik?... Hani gurur meselesi yapmayarak, el ne derse desin. Çektiğimiz acılar nasıl olursa olsun. Yalnız O’na inanıp Onun… İçin sevecektik?..
Yoksa…yoksa. O söz mü yalandı?...
Yoksa, Sen mi?...”
Merhaba. Halim. Abi… bi!... diyorum, çünkü… Sana olan Merakım, Sevgim. Büyüdü, büyüdü kocaman oldu.
Daha sonraları. Sık sık görüşmemiz. Samimi içten edilen Muhabbetimiz. İkimizin de Sevgisini büyüttü, büyüttü. Bir yanardağ gibi yanıp lavlar halinde fışkırdı.
Bazen benim canımı çok yaktı. Bazen de senin.
Sonunda Abi!… Kardeş!… Sevgisi yön değiştirerek daha da canlandı.
Yar oldu… Yaren oldu… Yürekleri yakan Sevda Gönülleri coşturan Muhabbetle. Gül oldu. Lale, Menekşe, Çiğdem olarak tepelerde kırlarda açtı.
Acı esti… Tatlı esti… Yel oldu. Seher vaktinde öz Seda. Ağustos ayının demini almış çağıldayan sıcağında balta kesmez buzu oldu.
Saklandım!… Saklandım!… diyemedim. Seni üzer sana zarar veririm, diye.
Sana koşup gelemedim.
Sarılarak omuz veremedim. Senin Yarin olurum dedim!… Sözümde duramadım.
Senden kopmak istemedim kopamadım, ama!… Hep senden kaçtım?.
Senin bana olan. Sevgin. Allah için büyüyen Sevdan seni yakıp kavurduğu gibi.
Beni de ezdi geçti!… Bilemedim.
Senin o bağrında yanan. Narı Kor Ataşla yalnız koydum…
Evet!… Hakka söz vermiştim?… Onun!… İçin Sana koşacağım. Onun… İçin düşküne yardım ederek. Mazlumun yanında. Sevdalı Aşığın Narı korunda. Güneşli nemli yerde açan Güllerle olacaktım… Olmadı!.
Söz vermek bir güzel görsen!… Söz verip de Cani Gönülden bağrına basmak!...O çok daha güzel.
Bunu dün anlamadım. Evvelsi gün de anlamadım. Ne yazık ki!… Bu gün anladım.
Dün… Evvelsi gün!. Karnımdan, Nefsimden gördüm. Bu gün öylemi!..
Penceren!... açık olursa. Güneş içeri girer. Sevgili!… Güllerini atar.
Gönül pencerem kapalı kaldı, perdesi de çekili. Sanki kendimi mecbur hisset tim.
Seni hep yalnız koyarak… Senden değil.
Hep Sevginden , Sevdandan korkup kaçtım!...
Açıkçası kendime ve Nefsime güvenemedim. Yanlış yapmışım!… Hata ettiğimi anladım.
Seni aşağıda görüp!... Yukarı bakarken taaa… Aşağılarda olduğumu gördüm!.
Bağışla!… Af et. Ne olur, hakkını helal eyle.
Benim için gezdiğin yollar Hak ola.
Bana olan Sevgin, Sevdan, Dağlar, Tepeler kadar büyük. Cennet… Mekanın heybene topladığın Güllerin de hazinen ola. Hak dostları dostun. Yeri göğü yaratan Mevla’m da. Yarin ola.
***
Taş betonlar da ses verdi.
Ley lamı!… Buldum, haydi Mevla’ya.
Ben seni.. üç ay, on iki ay değil.
Bir ömür sevdim.
Akan kanlar ığıl ığıl acılarla geldi mi?
Gözlerden dökülen yaşlar,
Susuz kalan güllerini derdi mi?
Ben seni üç ay değil bir ömür sevdim.
Toprak yollar toz dumandı artık taş oldu.
Çok seviyorum diyenler şimdi yabancı el oldu.
Seher vakti rüzgara, aşkla ötüşen kuşlara,
Sevgiyle açan güllere imrendim.
Ben seni üç ay değil bir ömür sevdim.
Sararmış çiçeklerle isimlerini sordum.
Güller sunarak dua, şükür, sabır dediler.
"Ya beni yakıp kavuran bu alaf nedir" dedim.
Çileyle yoğrulan bahar, yaz, "sen" dediler.
Ben seni üç ay değil bir ömür sevdim.
***
Selam ve dua’larımla.