Kış mevsimi insanları köye hapseder, inek, dana yüzünden ve akar, kokar yerlerin tamir tadilat işlerinden dolayı evden dışarı pek çıkılmazdı. Tabiiki bu insanda yaşadığı ortamdan, uğraştığı işlerden ve yalnızlık sendromundan dolayı bir bıkkınlık yaratıyor, gezmek, eğlenmek özlemine kaptırıyordu.. 
Bahar ayı mutluluk ve güzellik saçarak geldiğinde doğanın her yerinde bir kıpırtı olduğundan kuşlar, kelebekler, yeşillikler, çiçekler dostani davetlerini sunuyorlardı. Göz alabildiğince ekin tarlalarından oluşan yeşilliklere dere ve öz kenarlarında ağaçların taze yaprakları da eklenince cıvıl cıvıl sesleriyle yuva yapma gayretindeki yüzlerce çeşit kuş, güzel doğaya türlü heyecanlar katarlardı. 
Yozgat kadınları özlemle bekledikleri yemlik, madımak, kızılca, koyun gözü, tekercin, kuş kuş vs. den oluşan ve toplamının adına cacık dedikleri  yemeklik otların çıktığını duyunca grup grup araziye cacık deşirmeye giderledi. Ekin tarlalarının sınırlarında ve patika yol güzergahlarında iplik iplik uzayan oymaklarda yetişen madımaklar mevsimin en gözde yemek çeşidiydi. Madımak yemeğine kimi yerde ot pilavı, kimi yerde cacık, kimi yerde madımalak diyorlardı. Ama her yerde de pişiriliş çeşidi hemen hemen aynıydı. Geniş ve kalın bir tahtanın üzerinde keserle ince ince kıyılarak çemen unu, bir miktar bulgur ve varsa biraz sızgıt takviyeli olarak tereyağıyla pişirilir, yufka ekmekle girişildiğinde vay anam vay.. gelde doy hadi. Töhmelemeden kalkana aşk olsun.
Arazideki yarı sıcak, yarı soğuk havaya bulutlu karanlıklar ve yağmurumsu ıslaklık da eklenince insan kalabalıklıklarına eşlik eden ve tepelerinde statik bir şekilde kanat çırparak uçan cırık kuşlarının ötüşleri eşliğinde öyle keyifle cacık deşirilirdiki. Kadınlar önlerine taktıkları yöremize has kenarları oyalı, siyah önlüklerini bel bağlarına tutturur, ellerindeki uflak denilen büyük bıçaklarla saatlerce cacık deşirir, önlüklerinde torbaladıkları kısma doldururlardı. Hele de bazen cacık pişen evlerden sucuk kokuları falan gelirdi. Cacık yemeğine sucuk katınca daha bir dayanılmaz hal alıyordu. 
Cacık deşirme faslı Nisan ayının sonlarına kadar devam ederdi. Bu mevsimin hemen hemende sürekli yenilen tek yemeğiydi. Yemeğe lezzet veren unsurlardan biride kış boyu evden dışarı çıkmayan kadınların arkadaş muhabbetleri eşliğinde yeni uyanan doğanın güzelliğine ilk şahit olmaları ve rekabetle cacık deşirme yarışlarıydı. Aynı zamanda sarması yapılan ve ekşimsi lezzetiyle sofraları süsleyen efelekler, tadı eti aratmayan gobelekler, mantarlar, dürüm almak için mart ayında dikilmiş gıskalardan süyen yeşil soğan pürleri de bu mevsimin dayanılmaz yiyecekleriydi. Zaten önümüz yaz, bundan sonra sofralarımıza sürekli bayram gelirdi…..