Güz  gülleri  yeni  açmış,  Kainata  Sevgi  gülücükleri  dağıtıyordu. 
Öğretmen  eve  henüz  yeni  gelmişti.
Annesi:
-Oğlum,  sana  bugün  bir  Mektup!...  geldi ,diyerek.
Mektubu   eline  tutuşturarak;
-Benim  işim  var, deyip  oradan  ayrıldı.
 Öğretmen,  endişeli  ve  telaşlı  bir  şekilde  Annesinin  elinden  Mektubu  aldı.  Yanında  bulunan  koltuğa  gömülürcesine  oturdu.
-Büyümek  istemeyen  Mustafa!...  bakalım  büyümüş mü? diyerek  elindeki  Mektup  zarfının  kapağını  açıp,  zarfın  içindeki  gül  resmi  yapılmış  Mektubu  okumaya  başladı.
Pencereden  içeriye  süzülerek  giren  güneş  ışıkları  Öğretmenin  Mektubu  kolay  okumasına  yardım  ediyor bir taraftanda.
Taş  duvarlar  arasından  gelen  çaresizlik ve  öfke yelleri  estiriyordu.  
Babasının katilini öldürmek için küçük yaşta eline silah tutuşturulan Mustafa’nın Mektubu.
 Öğretmenim!...  Selam  eder,  Selamla  coşup  esmeni!...  temenni  ederim.
İmam Hatip  Okulunu  bitirdim. Diplomamı da  aldım. Evimizin  duvarına  değil,  Hapishane!...  ranzalarına  astım.
 Hapishane  diyorum... Evet... korktuğum,  istemediğim  o  yerden  seslenip  yazılar  yazıyorum. Korkularıma  ve  duygularıma  yenildim.  Canlara  can!...  katmak  için  çalıştım,  didindim  olmadı.  Cana  kıydım!... Evet  Öğretmenim,  Canlara!...  kıydım.  Ne  olur  söyle  öğretmenim... Yürekleri  soğumuş mudur? Dağları  kaplayan  öfke  alazları  ferini  kaybetmiş midir?  Şey!..şey Öğretmenim  beni  asarlarmış.
Bu  doğru mu?  Sen  öğretmensin,  sen  her şeyi  bilirsin. Ben de  her şeyi  bilmek  için  Öğretmen!...  olacaktım,  olmadı. Beni  asmazlarsa,  burada  Öğretmen  ola bilir miyim?
Burada  bana  “vuracaksın,  kıracaksın...”  diye  bir  şeyler  demiyorlar. Bulunduğumuz  bina  taştan  yapılmış  ama  içi  sıcacık. Bahçemizde  ağaçlar, çiçekler  yok. Duvara  kara  kalemle  yapılan  Gülleri,  papatyaları  göz  yaşlarımla suluyorum.  Bir  türlü  yeşerip  renk  vermiyorlar.  Amcam  haber  göndermiş; 
-Yeğenim  ne  istiyorsun? demiş.
Ben de  küçük  bir  radyo  ve  rengarenk  çiçeklerle  süslenmiş  bir  kitap!...  istedim. Burada  arkadaşlarım da  çok  iyiler.
 Ben  Namaz  seccademde  pusuya!....  yatıp  beklediğimde  sağıma,  soluma  ve  arkama  tenekeler  bağlıyorlar . Olsun,  onlar  yaptığı  bu  oyunla  mutlu  oluyorlar  ya... Öğretmenim,  pusuya  yattığımda  Gül!....  Bahçelerini  görüyorum.  Gül  kokularını  içime  çekerken;
-Gel  diyordu!..
Seni  sana,  seni  Allah’a  emanet  ediyorum.
Öğretmen!...  okuduğu  Mektubu  zarfın  içine  koydu.
-Yazık  oldu  sana  Mustafa... diyerek  gözlerinin  nemini  sildi. Mektubu  cebine  koydu,  ayakkabılarını da  ayağına  giydi.
Ayak  seslerine  yanına  gelen  Annesine;
-Ben  şu engelli arkadaşım Hamdi’nin  yanına  gidiyorum.  Biraz  geç  kalabilirim, diyerek  ayak  sesleriyle  merdivenleri  tıklatıp,  gökyüzüne  süzülerek  dimdik  duran  taş  binaları  yan  yana  sıraladı  bir taraf tanda  hapishaneyi düşünerek mırıldanıyordu.
-Üşütmeyin  Mustafa’nın, canını  yakmayın.  Darağaçları , yağlı  urganlar... Mustafa’nın  nefesini  keserken  ona  canlardan  nefes  verin,  diye  mırıldanarak  arkadaşı  Hamdi’nin  evinin  kapısını  tıklattı.
 İçeriden  durgun  bir  ses;
-Gel,  dedi. 
İçeriden  gelen  buğulu  sesine  itaat  ederek  ayakkabılarını  çıkartıp  içeriye  girdi. 
-Hoş  geldin,  diyerek Sevgi, Saygı  Kuşlarını  uçurdu.
Hamdi,  kucağında  sımsıkı  sarıldığı  küçük  oğlunun  yanaklarına  birer  öpücük  gülleri  kondurdu.  Gözyaşlarıyla da  sulayarak;
-Öğretmen O!...  gitti,  bizi  terk  etti,  dedi.
Öğretmen:
-Kim  gitti? Nereye  gitti?... diye  şaşkınlık  nefesleri  aldı.
 Hamdi:
Hanım!...  şu  Çocuğun  Anası, gitmesi  gerekiyormuş...
Öğretmen:
-Bu  kadar  üzülmeyin.  Gül  yüzlü  bir  oğlu,  Sevgisiyle  yıldızları  kıskandıran,  senin  gibi  bir  kocayı  terk  edemez, geri  gelir,  diye  moral  aşılarını  enjekte  ediyordu. 
Hamdi:
-Ben  onu  tanırım  gelmeyecek  öğretmen  bey, diye inledi.  Öğretmen, konuyu  değiştirmek  için  hafifçe  tebessüm  göstererek; 
-Ben  gittim  değirmene  dert  yanmaya , değirmen  taşı  başladı  kendi derdi ile   dönmeye...diyerek  hüzün  yaylasında  gezintiler  yaptı.
 Selam ve dua’larımla.