Paylaşmanın en güzel yerinde bir selamlaşmayla başlayan, buruk ama sıcak sözcüklerle devam eden, sonrasında keder saydığımız bütün hüzünleri, gözyaşlarıyla yıkayan tümceleri kurabilen, umudun varlığını unutmayan, sevgiyi hiçbir zaman yitirmeyen, siz dünyanın en güzel şiirleri ve ben naçizane duyguların bazen Donkişot’u, bazen Robun Huğu, hatta Noterdam’ı Murat İnce; artık bütünümüz biliyoruz, biz biriz, bir olmamızdan geliyor sevgiye ve umuda dair bütün paylaşımlarımız…
    Gölgen gibidir yalnızlık
    Gecenin ıssızlığı gibi boş ve soğuk
    Sarılırsın ararsın,tutamazsın
    Yoktur çaresi…
     Zaman akrep ile yelkovanın birbirini sobelemeye çalıştığı güneşe dair vuslata kurulu. Güne doğru ağır ağır yol alırken, kıştan kalma ayaz, hepimizin yüzünü kavuruyor bir yerlerde, belki bir lodosta, belki de bir poyrazda…
    Adı yalnızlık
    Yazılmıştır bir kere
    Yiğit olsan da büker bileği
    Cesur olsan da sızlatır yüreği…
    Üşümeden yaşamak ve yaşatmak adına çıktığımız bu yolun başı sevgidir. Çıktığı kaynak, aktığı yatak, düştüğü toprak sevgidir.
    Canın tene Azrail olduğu noktada doğan yine sevgidir. Sesimizden ve nefesimizden gidende arta kalanda sevgidir. Hayatın temeli olan sevgidir başlangıç noktamız ve bütün giz burada saklıdır…
    Uslarımız bazen bizi şaşırtır, hatta yanıltabilir de, hani “çok bilen çok yanılırmış” ya aynen öyle. Bana göre kimse çok bilmiyor, kafi derecede öğreniyor ve gözlemliyor…
    İçindedir sevgi,
    İnsanın tek dileği
    Ateşten gömlek misali
    SEVGİ,SEVGİ,SEVGİ...
    Sevgi akıp giderken uzaklara ve sevgi, yaşamın katı kuralları arasında eriyip giderken, bir boşluğa akar hep, ya da bir çatlağa sızar…           
    Sevgi, hayıfın içinde, ahın içinde, karanın en ortasında ve hatta nefretin en demli yerinde hep vardır…
    En acımasızda, gün ağarırken bir celladın kılıcında, ya da bir darağacının birkaç çivisinde, yağlı ilmeğinde…
    Alıcı kuşta, bir aslanın pençesinde, tavşanı kovalayan bir sırtlanın salyasında, akbabanın yuvasında, yavrusunun gagasında…
    Sevgi kimi zaman en viran yerde, kimi zaman, handa, hamamda, sarayda, kimi zaman bir uçurum kenarında, ya da boğaz köprüsünün parmaklıklarında…
    Sevgi ölüm fermanı davullarında, sevgi ölümün göz kapağında ve sevgi, zalimin kılıcının kınında…
    Can dostlar sevgi akıp giderken uzaklara, yürek sevgi yolunun bendini, bence bir parça aralayınız, hatta sonuna kadar açınız.
    Bütün yollarınıza, alabildiğine sevgi doldurunuz.
     Unutmayın! Sevgi her zaman, bir kar tanesinde, her zaman bir çiçekte ve her zaman bir bülbülün kanadında olmayacaktır.
    Biliyorum ki sevgiyle başlayan bir “merhaba” bütün bilim dallarının ve zekaların anahtar sözcüğü hatta ilkesidir ve yine sevgi her bilginin üstündedir, her türlü kötülüğü açan anahtardır sevgi.
    Efendim almasını ve yaşatmasını bilene sevgi, bence her yerde…
    Sevgiyle dostlarım sevgiyle…
GÜLÜM
Felaketim olmuştu gidişin, bugün o felaketten artakalan yarımla yaşıyorum. Gözlerin aklımdan bir an bile çıkmıyor. Sol yanımdaki ateş hiç sönmedi, her geçen gün biraz daha canlanıyor gülüm.
    Ne zaman her hangi bir vitrinde, her hangi bir sarı kazak, yolda el ele tutuşan iki sevgili ve dalda duran iki kiraz görsem sen geliyorsun kalbime, saçların, dudakların geliyor ve aklımdan hiç çıkmıyorsun be gülüm.
    Gittiğinden beri nefes alışım düzensiz, bakışlarım mat ve donuk, hayata olan hırsımı her geçen gün biraz daha yitiriyorum. Gelecekmişsin gibi yaşamak, her gün iki bardak çayı soğutmak sonra ipotek edip gözleri uzaklara yatırmak ve gelmeyeceğini bile bile sırra kadem basan ümit sözcüklerimi aramaktan bir de sen sanıp her güzeli nasılsın demekten çok yara aldım be gülüm…
    Biliyorsun, özgürlüğümün adı ateş… Seni kaybettiğim yer cümle alemin dilinde cihan sokak. Öyle kötü ki aynı sokakta ve aynı ateşte her gün yanmak anlatamam be gülüm.
    Çok gece sen sandığım rüyalarımla uyanıyor ve bir daha hiç uyuyamıyorum. Ne zaman bir şiir okusam önce boğazım düğümleniyor, ardına kalbime bir hançer saplanıyor, durup kalıyorum işte öylece.
    Herkes şiiri unuttuğumu sanıyor, oysa şiirleri biz yazmıştık be gülüm yaşamın satır aralarında. Şimdi o tılsım dolu anlarımız, şiirler okuyup ağladığımız anlar yok be gülüm.    
    Bütün gülünçlerim başkentin göbeğinden dünyanın dört bir tarafına doğru uzanıyor umarım sen bu halime bakıp gülmüyorsun.
    Umut fakirin ekmeğiymiş. Benim ekmeğim, aşım, suyum, canım, dünyalar güzelim, benim umudumun üzerindeki yağım, balım, şekerim; ben her gün yeni bir umutla uyanıyor, kuru ekmeğimin üzerinde sen varmışsın gibi çayıma katık edip günlerimi geçirip gidiyorum.
     Hani gözlerinden karışan, dudaklarından tatlanan çayımla diyorum.
    İşte böyle, şairin dediği gibi, “öyle değiştim ki görsen tanıyamazsın, saçlarım, sakallarım birbirine karıştı, artık beni rüyalarında görme korkarsın…” Ve sen nazlı ceylanım kim bilir şimdi nerede ne yapıyorsun?..
    Ben mi?.. Ben, senden artakalan hatıralarımla umut ediyorum karanlık yarınlarıma bir güneş gibi doğ diye, yeniden beni çekip kalbine al diye bekleyip duruyorum.Gülüm günler geçmesine geçiyor da her geçen gün biraz daha eskiyor, biraz daha tükeniyorum.
     Hayatın göbek bağı çoktan kesildi biliyorum ve biliyorum sen gelmeyeceksin ama ben umut ediyorum “İPOTEK EDİP GÖZLERİMİ UZAKLARA” geleceksin diye hiç yummuyorum.