HASIR tabelaları altımıza çekip, bakır işlemeli, masa niyetine kullanılan sininin etrafına halka oluşturduk. Biz beş kişiydik. Derin bir nefes alıp, sabah güneşinin alnımıza alnımıza vurmasıyla alnımızdan akan terlerimizi mendilimizle silerken, su bardağından küçük, çay bardağından büyük bardak içerisinde 'Keklik Kanı' tabir edilen çaylar, sini üzerine dizildi. İçimizden birisi, 'burada çay kırtlama içilir!' uyarısında bulundu. Bakır kap içerisinde küçük parçalara ayrılmış 'kaya şekeri' ile çaylarımızı yudumlamaya başladık...
Taş duvarlı. Hasır yüzlü tabereler, işlemeli bakır tepsilerle oluşturulan kıraathanenin duvarlarını yöresel motiflerle bezenmiş, kilim, halı, battaniye, hasır süslüyor. Gaz lambası, gazlı el feneri, üzellik gibi dünü çağrıştıran malzemelerle dekore edilen kıraathanenin tam dip köşesinde 'makat' olarak adlandırılan 'U' şeklinde bir bölümün önünde nargileler duruyor. Ortada diğerlerine göre daha büyük bakır tepsi bulunuyor. Hasır yastıkların hemen üst kısmında ahşap kütüphane bize bakıyor. Etrafı incelemeye çalışırken, çay ocağında bize bakan ocakçıyla göz göze geldim. Bize doğru hamle yaparak, 'buralı değilsiniz?' sorusunu yöneltmesiyle, yüzümüzde beliren tebessümle 'evet' yanıtını bile vermemize fırsat vermeden 'nerelisiniz?' sorusunu yöneltti. Yozgat'tan maç için geldiğimizi söylediğimizde, bir-iki yudum aldığımız çaylarımızı toplamaya başlamıştı bile...
Çaydan bir yudum alıp, üzerine bir şeker atarak içmeye çalıştığımız 'kıtlama' çayımızı elimizden alan çaycının arkasından hep birlikte baka kaldık. Bir süre sonra  tepsi içerisinde bir demlik çayı önümüze bırakıp, kaşıklı normal çay bardakları ve kesme şekeri de masa tipindeki tepsi üzerine, 'siz bunu için!' diyerek bıraktı. Çayımızı, demlik bitene kadar içtik. Bu arada kıraathanenin müdaimleri de yeni yeni gelmeye başlamışlardı. Kalktık, hesabı ödemek istedik. Çaycı, 'yok!' dedi, 'misafirimizsiniz. İkramda bulunduk. Ama önceki 5 çayın parasını ödeyin yeter!' diye devam etti. Israrımız kabul görmedi. İçtiğimiz çaşın bedelini ödemedik ama içmediklerimizin bedelini söke söke aldı...
***
Erzurumspor-Yozgatspor maçına gitmek üzere Cino, otobüsü Saat Kulesi'nin önüne çekmişti. Gecenin ilerleyen saatinde, Erzurum'a gitmek üzere gidecek kişi sayısı 9'u geçmedi. 20 kişiyi bulsak, mazot parasını kendimiz karşılayıp, Erzurum'a doğru yola çıkacaktık. Terörün zirve yapmış olması taraftarları tedirgin etmiş olmalıydı. Gelen olmayınca, gitmeye kararlı 4 kişiye, taksici de dahil olunca yola koyulduk. Sivas'ı geçtikten sonra muhabbetin akışı da değişti. 66 Plakalı taksi ile Erzurum'a, teröristlerin yoğun olarak bulunduğu bölgeden geçerek, hem de gece gitmek akıl karı olmadığını, yolumuzun kesilmesi halinde ne yapabileceğimizi konuştuk. Hava yeni ağırmaya başladığında, Erzincan-Erzurum arasındaki Tunceli yol ayrımının bulunduğu bölgede konaklayıp, yolun sağ tarafında akan dereye yöneldik. Elimizi yüzümüzü yıkamak istedik. Balıkları görünce, balık avladık. Arabanın arkasına doldurup, yol üzerindeki bir köyün girişinde, 'yolgeçen lokantası' adıyla faaliyet gösteren yerde durduk. Yöresel yiyecekler, tandır ekmeği ile kahvaltı yaptık. Balıkları pişirmek istediğimiz söyledik. Bize kendi tuttuğu balıkları pişirip, getirdi. Bizimkiler bize kaldı. Sonrasında yolumuza devam ettik...
Sabahın erken saatlerinde ulaştığımız Erzurum'da maç saatine kadar vakit geçirmek için gittiğimiz Kıraathaneden şehri gezmek üzere kalktık. Yakıcı sıcak izin vermedi. Soluğu şehir merkezindeki çay bahçesinde aldık. Soğuk içecekleri tercih ettik. Dondurma yedik. Vakit iyice geçti. Şehrin girişinde bulunan Erzurum Şehir Stadına ulaştık. İçeriye girdik. İlk yarısını 2-0 önde tamamladığımız maçı, ikinci yarıda kalemizde gördüğümüz 4 golle 4-2'lik skor ile kaybettik. Boynu bükük yollara düştük. Aynı tempo ile akşam hava kararmaya yeni başladığı saatlerinde terör bölgesinden geçiş yaptık...
***
Cino'nun, 'üstümüz başımız kokuyor. Hamam açıktır, oraya gidelim. Yıkanırız, biraz da kestirir sonra eve gideriz' önerisine hepimiz ses çıkartmadan uyduk. Yılmaz Hamamına gittik. Yıkandık, temizlendik. Kuralanmak için soyunma odalarının bulunduğu salona geçtik. Televizyonda verilen haberleri takip ederken, kurulanıyorduk. Birden irkildim, 'burası bizim balık tuttuğumuz yer!' diyerek. Herkes, bana yöneldi. 'Bakın burası balık tuttuğumuz yer değil mi?' sorusunu yönelttim. Hep birlikte televizyonun önünde toplandık. Haberin ayrıntısını dinledik, 'çok şanslıymışız'! diyerek, mırıldandık...
Tunceli yol ayrımında, bizim geçişimizden hemen sonra bir yolcu otobüsü teröristler tarafından durdurulmuş, otomatik tüfeklerle taranmış, bazı yolcular rehin alınmıştı. Hamam sefamız fazla uzun sürmedi. Kurulanıp, çıktık, evlerimizin yolunu tuttuk...