GENEL olarak 'bunu da yaz görelim' diye başlanır, söze 'ama yazamazsın!' diye devam eder. Hatta bazıları biraz daha ileriye taşır konuyu. 'Madem bu kadar cesursun bunu yaz da görelim!' diyerek, cesaret testi yapmaya kalkışır, gaz verirler...
Gazeteciye öylesine sorumluluklar/görevler yüklenilmeye kalkışılır ki; hiç birisi meslek kurallarıyla bağdaşmaz. Gazeteci, bakan, milletvekili, bürokrat değildir. Vali, Belediye Başkanı, Hakim, Savcı, Avukat, doktor hiç değildir. Gazetecinin görevi gördüğünü, duyduğunu, araştırıp, doğru bilgileri kamuoyu ile paylaşmaktır. Kimseyi yargılamak gibi bir görevi/sorumluluğu yoktur. Kamuoyunu oluşturmaz, bilgilendirir. Köşe yazarları yorum yapar. Bir konu üzerinde görüşünü/düşüncesini açıklar. Bu görüş ve düşünce ideolojik, siyasi, hasmane veya dosthane boyutlara taşınarak kaleme alındığında inandırıcılığı da ortadan kalkar. Yazılmış olmak için yazılan bir yazı olmaktan öteye gitmez/gidemez/gitmemiştir...
Yozgat'ta özellikle son dönemlerde yaşanılan, ölümle sonuçlanan iki olay gündemi meşgül etti. Sorunu polisiye tedbirlere bağladığınızda, içerisinden çıkma şansınız yok. Polis, yasanın kendisine verdiği yetki doğrultusunda görevini yapıyor. Olay olmadan birilerinin özgürlüğünü elinden almaya yönelik adım atma şansı yok. O nedenle olaya müdahale ediyor. Yargı yasal süreç içerisinde gereğini yapıp, mahkemeye sevk ediyor...
Ancak, sorun 'aha suçlu bu' diyerek, birilerinin cezaevine konulup, cezalandırılması ile çözümlenecek bir durum değil. Sosyal bir konu. Sosyologların devreye girmesi gereken bir konu. Günümüzde çocuk dünyaya geldiği ilk günden itibaren 'koruyucu' adı altında ilaç kullandırılıyor. Bunun da araştırılması gerekir...