ACILAR insanı birleştirir. Özellikle, toplumsal acılar bir ve beraber olmanın işaretidir.
Merkez üssü Gölcük olan Türkiye’nin ikinci büyük depremi olarak kayıtlara geçen 99 depremini yaşadığımız gün, binlerce canın ölümünü nasıl hissedip deprem anında tüm insanlık için nasıl kaygı duyduysak, İzmir depreminde de orada yaşıyormuşçasına korktum, üzüldüm, acı çektim.
Deprem haberlerini TV’den veya medyadan izlemek, bu korku ve acıyı daha da artırıyor. Dua etmekten başka bir şey yapamamanın çaresizliğini hissediyor insan.
İzmir’de telefonla ulaştığı kurtarma ekibi ile konuşan Buse’nin kurtarılmasına nasıl sevindiysem, o andan önce yaşananlara da o kadar üzüldüm. Görevli Buse ile konuşurken enkaz üzerine gelen Tarım Bakanı Pakdemirli, izin bile isteme gereği duymadan telefonu aldı.
Danışmanı ütüsü bozulmamış takım elbisesi ile video çekimi, medya ordusu ise canlı yayın için hazırlandı. 
Bakan: “Moralini yüksek tut.” diyor.
Buse: “Moralim değil, canım yanıyor!” diye cevap veriyor.
Bakan kameralara bakıyor; susuyor.
Buse: “Siz köpekleri salın, ben kedi gibi miyavlarım. Onlar beni bulur.” diyor.
Bakan: “Güzel fikir!” diyerek gülümsüyor.
Ben ise ekran karşısında ağlıyorum.  Güzel yürekli Buse’nin soğukkanlı, insani duyarlılığına mı? Bakan beyin şovuna mı, o anda bilmiyorum.
TV’den uzaklaşıp sosyal medyaya bakıyorum. Beynim, yüreğim, insanı insan yapan tüm duyularım depreme yakalanmış gibi sarsılıyorum.
Gavur İzmir, oh oldu!”  diyen mi?
Başı açık gezer, içki içerseniz Allah cezanızı böyle verir.” diye Allah’a şirk koşan mı?
Allah’ım sen Müslümanları koru, Alevileri öldür.” diyerek kin kusan mı?
Yaradan’ın tüm insanlığı yarattığını unutan, vicdansız sözde inançlılar mı?
Ne ararsan var sosyal medyada. Üzüntüme sinir de ekleniyor ve ben sosyal medyayı da kapatıyorum.
Komşusunun ayağına diken batsa üzülen, düşmanımızın cenazesi varsa radyo ve TV açmayan bizler nasıl bu hale geldik? İktidarın muhalefeti, muhalefetin iktidarı her gün ağır kelimelerle suçladığı, diplomalı diplomasız medya mensuplarının, gazete ve TV’de kraldan daha kralcı olduğu günlük siyaset anlayışı mı bizi bu kadar insani duygulardan uzaklaştırdı? Kişisel ikbal peşinde olmak, kişisel egolar mı insan olmayı, dinimizin buyurduğu insani duygularımızı bu denli yok etti?
Ünlü yazar Tolstoy’un “Acı duyabiliyorsan canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın.” sözüne münhasır soruyorum: “Sahi biz insanlığın neresindeyiz?
Bilim insanlarının deprem uyarılarını duymayan, toplanma alanlarını, yeşil alanları denetimsiz imara açan, bina yapılırken malzemeden çalanların, bu felaketten sonra da aynı tavrı sürdürüp sürdürmeyeceğini bilmek için kâhin olmaya gerek yok. Yalova, İstanbul, Van, kısa süre önce Elâzığ depremlerinden sonra ne olduysa o olacaktır.
Bu konuda yanılmayı ister, yanıltırlarsa yürekten alkışlarım.
Geçmiş olsun İzmir!
Geçmiş olsun Türkiye!

Bir kez daha geçmiş olsun insanlık!
Ve ünlü şair Ahmet Arif’in “Nerede bir can ölse, oralı olur yüreğim. Olmalı zaten, olmazsa insan olmaz yüreğim.” sözünde dediği gibi can öldü, yüreğim oralı.
Bugün İZMİRLİYİM.