Ama ne korku, ama ne panik neticesinde büyük bir maddi ve manevi yıkım… “Ben savcı, ben emniyet amiri, ben polis…” “Hesaplarınız terör örgütlerinin eline geçmiş! Yaptığımız operasyona yardımcı olmanız için söylediğimiz yere paralarını bankadan çek bırak…” Sahtekarlarca bir yığın başka bahaneler… Vatandaşların yüzde seksenine yakını da, bu kandırmacalara inanarak, elinde avucunda ne varsa götürüp dolandırıcılara teslim etmektedir. Bu dolandırılanlar arasında, aklınıza hangi gruptan, meslekten kişiler gelirse hepsi mevcuttur. Dolandırıcılar vatandaşın hassas noktasını çok iyi tespit etmişler, zira savcı ve polis kelimesini duyunca, hoşaflarının yağının kesileceğini, korkuya kapılacaklarını, “Yandım Allah” diye bağıracaklarını, ardından kuzu, kuzu yönlendirmelere uyacaklarını… Nitekim bankadaki paralarını, altınlarını poşete koyup istenilen yere bırakmaktadırlar.
İşin aslında, polis, savcı para istemez. Gel gör ki, vatandaş korkudan ne yapacağını şaşırmaktadır. 
   İftiradan korkmaktadır,
   Teröre karıştırılmaktan korkmaktadır,
   Başına iş açılacağından korkmaktadır,
   Derdini anlatamayacağından korkmaktadır vs…
Peki neden bu denli korkmaktadır?
İşte düğüm bu sorudadır…
Adalete ve polise güven eksikliğinden kaynaklanmaktadır. “Ele güne rezil olurum, yazılı basına da çıkarsa biterim…” korkusu dolandırıcıların en büyük silahı olmaktadır.
Eğer vatandaş da “Benim nasıl olsa bir karışık işim olmaz…” deyip karakolun veya savcılığın yolunu tutmuş olsa, olay ortaya çıkar da, vatandaşa bu güveni vermek önemlidir. Vatandaş perişan ve korku içerisindedir. Yıkıma uğramaktadır. Canlar yanmaktadır…
Ey vatandaş savcına, emniyetine güven. Dolandırıcılara güveniyorsun da neden Devletine güvenmiyorsun? diye de sorasımız geliyor.