TALAŞI ince kum ile karıştırıp, un çuvalına doldurup, sıkıca bağladım. Yırtılmaması için önce naylonlu gübre torbasını, onun üzerinde de tekrar un çuvalı geçirerek, boks ve karete çalışabileceğim malzemeyi elde ettim. 49 basamakla çıkılarak, ulaşılabilen evimizin avlusunun bir köşesine diktiğim ağaca bağladığım 'kum torbası' ile 'Resimli Karete Öğreniyoruz' dergisinin sayfalarına bakarak, kendimce karete öğrenmeye çalışıyordum. Günlerden pazar olmasına karşın, sabah erkenden kalkıp, üzerimi giyinmeden koçar adım, avlunun bir başka ucundaki tuvalete kadar koşuyordum. Bu benim için spor öncesinde ısınma turu sayılıyordu. Zira, evimizin tuvalete olan mesafesini uzatabilmek için, balkon merdivenlerini bacaklarımı kasığıma kadar çekerek inip, sonrasında avluda tur atarak, hedefe ulaşmayı tercih ediyordum...

YARDIMCI GEREK!...

Yüksek bir tepeye kondurulmuş, tek katlı ama bol odalı evimize ulaşabilmek için babam tarafından, ağbeylerimin de yardımı ile yapılan 49 basamaklı merdivenleri inip-tekrar çıktıktan sonra, sabah güneşi eşliğinde direkte asılı torbaya önce yumruk atmaya başladım. Ardından da tekmelemeye başladım. Öylesine hazırdım ki; birbiri ardına kitaptaki resimlere bakarak tekme, yumruk sallıyordum. Konsantremi  annemin 'yeter artık! bıktım hergün pislik temizlemekten!' şeklindeki serzenişi bozdu.  Durdum, dönüp baktım. Annem, elinde süperge bir taraftan balkonu süpürüyor, diğer yandan da bana kızıyordu, 'bunları ne yapacaksan yap! hergün temizlik yapıyorum, yine de ortalık pislikten geçilmiyor' diyerek. Baktığımı, kendisine kulak kabarttığımı anlayınca, 'Anca batırsanız. Bu kadın tek başına bu kadar işe nasıl yetişiyor, hasta haliyle diye düşünmeyin. Yeter artık, bana da acıyın. Bana bir yardımcı getirin. Gelin sizin pisliklerinizi temizlerken, ben de biraz ohhh çekip, oturayım!' diye, dolaylı olarak artık evlenme çağımın geldiğini söylüyor/söyleniyordu. Halbuki daha 17 yaşındaydım. Evlilik için kendimi hazır hissetmediğim gibi, hayallerim vardı...

FARENİN PİSLİĞİ...

Kapının önünde duran varilin içerisindeki suyla, belime kadar bölümü yıkadım. Sonra tas ile su alıp, ayaklarımı da temizleyip, içeriye girdim. Yer sofrası hazır, sabah kahvaltısı için. Perde ile oluşturulan şahsıma ait odamda üzerimi giyerken, babam oflaya, poflaya içeriye girdi. Annemin 'ne oldu herif?' sorusunu bile beklemeden, 'Nereden çıktıysa!' diye konuya girdi. Evimizin bitişiğinde babamın bakkal dükkanı vardı. Vakit geçiriyordu. Sabah namazına kalkar, ardından da bakkal dükkanını açar, annemin sabah kahvaltısına çağırmasını beklerdi. Yine aynısı oldu. Babam, 'Fare dadanmış.. Raftaki kolinin altını kemirip, delmiş, büskivileri yemiş.. Ama bir garip fare.. Pisliği keçinin pisliğine benziyor.. Tatlı biskivi kutusunu delmiş oma dokunmamış.. Yanındaki tuzlu biskiviyi una çevirmiş' diye devam etti. 'Bu farenin, tercihleri gibi pisliği bile farklıysa, durum vahim' diyebildim.  Güldük.. Babam, 'Yarın çarşıya indiğimde kapan alıp kurarım. Şimdi onu temizledim de geliyorum' diyerek, annemin uzattığı havlu ile yaş olan elini sildi. Sofraya oturduk, hep birlikte...

BİZİM EVİN HALLERİ...

Hayvanlara karşı ilgim vardı. Evimizin çatısının altında farklı türlerde güvercinlerim.. Bir çift tavşanım.. Avlunun bir köşesinde kümeste tavuk ve ördeklerim.. Köpeğim vardı... Kahvaltı sonrasında önce kuşların yemlerini yuvalarının önündeki çıkıntıya bırakıp, sularını doldurdum. Ardından, tavuk ve ördeklerin yemlerini verdim. Ördekler, hemen kümes yanında açtığım çukur içerisine yerleştirdiğim plastik leğendeki suyun içerisine kendilerini attılar. Yeşillik ve ekmek parçalarını yemeye başladılar. Köpeğimi belediye zehirlemişti. Çok üzülmüştüm. Tavşanlar için avlunun timsek kısmını delerek yaptığım yuvalarına yöneldim. Tavşanlardan birisi yoktu. 'Yine komşunun çocukları bakmak için kapıyı açtı, kaçırdılar' diye düşündüm. Etrafa bakındım. Sonra anneme sordum. Kimsenin gelmediğini söyledi. Sinirle tekrar tavşanların yuvasının kapısını açtım, bu kez ikisi de içerdeydi. Şaşırdım. Dışarıya çıkartmak için birisini yakaladım, diğeri kayboldu. Baktım, sandıktan yaptığım yuvanın, arka kısmında delik var. Oraya kaçan tavşan kayboldu. Bir süre sonra babamın sesini duydum, 'Bu ne geziyor burada!' diye. Gittim. Bakkalın içerisinde tavşan...

TÜNEL KAZMIŞLAR...

O zaman kafam tak etti. Tavşanlar, bakkal dükkanına bir tenel kazıp, bakkala gidiyorlarmış. Bu işi de nöbetleşe yapıyorlar. Babamın 'fare dadandı' dediğinin de, fare değil, tavşan olduğunu, pisliklerin de ona ait olduğunu anladım. Babamla göz göze geldik. Bir şey demedi. Tavşanı yakaladım. Diğerini de kucağıma aldım, evimizin yakınında bulunan çiftlik arazisine, doğal yaşama bıraktım. Eve döndüm, güvercinlerin kapısını açtım. Diğer güvercinlerin tekrar dönmesi için kanadını bağladığım güvercini çözdüm. Bıraktım. Uçtu, takla attı. Çatıya diğer güvercinlerin yanına kondu. Hep birlikte uçtular. Gözden kayboldular. Bir süre sonra döndüler. Çatıda bir süre bekledikten sonra uçup, gittiler. Bir daha da dönmediler. Hayvanlarla muhabbetim, kendi doğal yaşamları içerisinde kaldı...