BOŞBOĞAZLAR, “Saklanması gereken şeyleri söyleyiveren, sır saklayamayan, geveze” kişilerdir. Böyle kişilere “ayran ağızlı” da denir. Oldum olası sevmem boşboğazları. Cırcır böceği gibi hiç susmazlar.

Boşboğazlarla ilgili güzel bir atasözü vardır: “Boşboğazın sigarası yanmaz.” Hoş bir söz. Eee, bir insanın çenesi böyle makineli tüfek gibi çalışırsa sigarasını yakmaya nasıl fırsat bulacak ki?..

Bir adam düşünün, durmadan konuşuyor. İyi, güzel de; ne konuşuyor? Konuşmaları bir önem taşıyor mu? Dinlemeye değer konuşmalar mı bunlar? Ne gezer?.. Bu tipleri öyle tatlı dilli, hoş sohbet kişilerle karıştırmayın lütfen. Benim sözünü ettiklerim, deyim yerindeyse “ağzında bakla ıslanmayan” tipler.  Bunlar sır saklamasını da bilmezler. Duydukları bir şeyi hemen başkalarına aktarırlar. Bunu yaparken de büyük keyif alırlar.

Boşboğazlar dedikoducudurlar. Duyduklarını çoğu kez abartarak, kendi hayal güçlerini katıp birtakım eklemeler yaparak anlatırlar çevresindekilere.

Boşboğazlar arabozandırlar. İnsanlar arasında laf taşırken onların ilişkilerine zarar verirler, hatta sonu kötü biten olaylara neden olurlar. Erzurumlu İbrahim Hakkı,Nice söz oka benzer; nice insanı yaralar, nice nimeti yok eder. Dili tutmak aklın başıdır, çok konuşma ise gönlü karartır.” diyerek boşboğazların ne denli zararlı olduklarını ortaya koyuyor.

Boşboğazlar patavatsızdırlar. Düşünmeden konuştukları için sık sık pot kırarlar. Olmadık yerde öyle bir söz söylerler ki ortalık karışıverir. Bu özellikleri nedeniyle kimi zaman kendi başlarını da derde sokarlar. “Pisboğazla boşboğaz beladan kurtulmaz.”  atasözü bunun için söylenmiş olsa gerek. 

Boşboğazlar, özü sözü bir olmadıkları için ikiyüzlüdürler. “Gelene ağam, gidene paşam” anlayışıyla hareket eder, nabza göre şerbet verirler. Bu yüzden onlardan her türlü kötülük beklenir.

Boşboğazlar yalnızlığa mahkûmdurlar. Çünkü böyle kişileri kimse sevmez ve onlara yaklaşmaz. Yozgat’ta söylenen bir atasözü bunu en güzel biçimde anlatıyor: “Lafını bilmeyen yengeyi, hem kız evinden kovarlar hem oğlan evinden.”

Boşboğazlık bir tür hastalıktır. Çünkü boşboğazlar yaptıklarının yanlış olduğunu bilseler de kendilerini bundan kurtaramazlar. Konuyla ilgili bir öykücük geldi aklıma. Yeri gelmişken onu da aktarayım:

Bir deve ile bir eşek bulundukları kervandan her nasılsa kaçıp yeşillik, çimenlik, bol otu bir yere varırlar. Otluğun içinde bir nehir akmaktadır. Otlaktan yiyip nehirden içerler.

Böyle bolluk ve refah içinde yaşayıp giderlerken bir gün eşek, deveye şöyle der: 

Arkadaş, benim biraz müzik bilgim var; sesim de çok güzel. Şu keyfimizi biraz daha renklendirmek için azıcık gezinip şarkı söyleyeyim mi?

Deve her ne kadar, 

Sırası değil, bizi duyarlar; gelip bizi götürür ve sırtımıza binerler, deyip eşeğe engel olmak isterse de başaramaz.

Bunun üzerine eşek, o pis sesi ile güya şarkı söylüyormuş gibi öyle bağırır ki ta dağın öteki tarafında bunları aramakta olanlar, onu işitir ve sesin geldiği tarafa doğru gelip onları yakalarlar. Deveyi eşeğe bağlar ve her ikisini de döverek götürürler.

Bir yerde okumuştum; boşboğazlar için, “Damdan düşer gibi sohbetin ortasına bağdaş kurup oturur bu tipler.” diye yazıyordu. Güzel bir tanımlama bence. Cuk diye oturmuş.

Boşboğazlarla değil de tatlı dilli, hoş sohbet insanlarla karşılaşmanız dileğiyle...