DAHA önceki yazılarımda da vurguladığım gibi, tarihi günler yaşıyoruz. Yüz yıl öncesinde de çeşitli salgınlar, savaşların getirdiği yoksulluklara maruz kalan Türk milleti Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasının ardından Türkiye Cumhuriyeti adıyla yeni bir kimliğe bürünen halkımız, yeni kurulan bu kutsal değerinin ayakta kalabilesi için topyekûn bir gayret göstermiş “devlet olmadan millet olunmayacağı” bilinciyle, yalın ayak yarı çıplak, zengini fakiri hep birlikte varoluş mücadelesine girdiği gün gibi aşikârdır.
Devleti tarafından hak olarak verilmiş, “şehit Gazi dul ve yetim aylığı” kanunlar çerçevesinde yerini aldığı halde, Babaları şehit olan çocuklar ve dul kalan eşleri şehitlik maaşını almayı kabul etmediği gibi alanları da düşkün olarak adlandırmışlar, devletine ihanetmiş algısı yaratmışlar, çaresizlikten maaş alanlar da belli çevrelerin baskıları neticesinde şubelere giderek dilekçe vermiş, maaşlarını devlete bağışladıklarını imza ile beyan etmişler.
İşte bu yüzdendir ki “devlet malı, tüyü bitmemiş yetim hakkı” olarak bilinir.
Örnek mi istiyorsunuz?, alın size en yakınlarınızdan yaşanmış acı hatıralar…!
***
Nazım KAFAOĞLU; bırakın Yozgat’ı o yıllarda Türkiye’de tanınan bilinen bir kahramandır. Kendisi Kurtuluş Savaşında Bursa cephesinde subay olarak görev almıştır. Askerlerinin tamamı Yozgatlıdır. Bursa’nın İnegöl ilçesini Yunanlılardan temizleyen kumandan..! Nazım Bey canıyla kanıyla hak ettiği gazilik madalyasını yakasına takmış olsa da Yozgat Askerlik Şubesi'ne giderek bir dilekçe verir; “Devletimiz tarafından şahsıma lütfedilen gazilik maaşımı kendi isteğim ve irademle devletime bağışlıyorum, ailemden hiç kimse bu haktan yararlanamaz..!'' Diyerek de not düşmeyi ihmal etmez.
***
O Benim Ahret Azığım
Yozgat Azizlibağları köyünden Gazi İbrahim GÜÇLÜ; Seferberlik ilan edilince İbrahim oğlu Adil ile birlikte askere alınmış, kendisi yaralanmış oğlu Adil de şehit düşmüştür. Savaş sonrası köyünde kendi gayretiyle geçimini temin etmiş devletten herhangi bir talepte bulunmamıştır. 1932’de dünyaya gelen oğlu Hacı Mehmet, 1952 yılında askere olur vatan hizmetini Ankara Dikimevi’nde Asker Emeklilik Şubesi’nde yaptığı esnada ağabeyinin şehit olması, babasının da Gazi olması sebebiyle hem amcası hem de ağabeyi Adil hakkında araştırmada bulunsa da o yıllarda herhangi bir kayda rastlayamadı. Babasının gazilik madalyası ve maaş bağlanmaya hakkı olduğunu, müracaat etmesi halinde bir hayli de birikmiş parası olduğunu öğrendi. Askerden gelir gelmez babasına bu müjdeyi verdi.
O kahraman gazi, evladına öyle bir sitemde bulundu ki söylediğine söyleyeceğine bin pişman oldu. Gazi İbrahim dedenin hafızalara kazınan şu sözünü öykümüze başlık yaptık: “Demek bu dünyadaki varımı yediniz doymadınız da şimdi de benim devletimden maaş almamı mı istiyorsunuz? O benim ahret azığım, madalyam da omzumdan giren, kasığımdan çıkan düşman kurşunudur.” Diyerek devletin kuruşuna bile tenezzül etmeden hayata gözlerini yummuştur.
***
Adı Şehit Listesinde 
Kendi Cephede

Sorgun Çiğdemli Kasabasından Gazi Mustafa BAYINDIR; ömrünün on bir yılı cephelerde savaşarak geçmiş, oğlu Murat BAYINDIR 1960’larda asker olunca yokluğa düşmüş, evladına harçlık dahi gönderemez olmuştu. Onun bu durumunu bilen köylüleri yalvar yakar gazilik maaşı alması için müracaat etmesine razı etmişler, gelin görün ki, askerlik şubesinde şehit olduğu yazılıdır. Sorgun Askerlik Şube Reisi önce yaşadığını ispat etmesi gerekir diyerek Nüfus Müdürlüğüne yönlendirir. Nüfus müdürlüğü bir istida ile müracaat edin gereğini yapalım…
Kaymakamlık karşısındaki arzuhalcilerden birine dilekçe yazdırmak için giderler durumu izah ederler. Arzuhalci; ''ben senin yaşadığını en kısa sürede ispatlar, maaşını da bağlatırım yalnız, üç yıl süreyle maaşını ben alır, üç yıl sonra ölünceye kadar sen alırsın, tabi bunun içinde sizden borç senedi isterim…''
Gazi Mustafa Dede duyduklarına inanamaz ve şöyle der; “bırakın benim adım şehit listesinde dursun, parayı da böyle şerefsizler yiyeceğine devletimde kalsın”. 
Bugün o kahraman gazimizin mezarı bile belli değildir. Bu hadiseden sonra çok üzülür ve Yozgat Devlet Hastanesine kaldırılır, orada vefat eder. Cenazesini almaya kimse gelmediği için kim nereye defnettiği bilinmemektedir.
***
Çekerek ilçemizden Kara Kezik Ninemiz; Devletimizin çağrısı üzerine asker kıyafeti giyerek kucağında yetim yavrusu Zekiye ile birlikte altı kez Sivas’a bir kez de Hatay Antakya’ya kağnı ile erzak taşımış, iki yetimi Atabey ve Zekiye’yi gün gelmiş dilenerek büyütüp beslemiş devletten herhangi bir talepte bulunmamıştır.
***
Üç Günlük Ömür
Yozgat Sarayken Salur Köyünden Haydar ÇAVUŞ; Çanakkale savaşında ağır yaralanır ve uzun süre Edirne Hastanesi'nde tedavi görür, biraz kendisini iyi hissedince de doktorundan kendisini taburcu etmesi için yalvarır. Doktor henüz yaralarının iyileşmediğini en az altı ay daha yatması gerektiğini söylese de ikna edemez, Haydar Çavuşu çürük raporuyla taburcu eder. O yaralı halinde Edirne’den Yozgat’a gelir fakat takatı kesilmiştir. ''Yarabbi bana üç günlük ömür ver, evime varayım, çocuklarımı göreyim de öyle canımı al'' diyerek dua eder. Evine çocuklarına kavuşur kavuşmasına ama Salur Köyünde can verir. Henüz yirmi üç yaşındaki hanımı dul üç çocuğu yetim kalır. Köy Muhtarı Haydar Çavuşun defin işlemleri sırasında Doktorun verdiği raporu alıp okutur, eşine ve çocuklarına maaş bağlatmak için ailesinden izin ister. Nazife Hanım bu teklifi kabul etmez; “ben çocuklarıma tüyü bitmedik yetim hakkı yedirmem” diyerek kendi yetimlerine devlet ekmeğini yedirmeyi zül sayar.
***
Cephede Akit
Bir başka gerçek ise; cephelerde savaşan askerlerimiz kendi aralarında şöyle bir akit yaparlar; kim sağ kalır ise şehit olan hemşerisinin ailesine ve çocuklarına bakma sözü verirler. Savaşlar bitmiş, Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Yeni kurulmuş bir devletten şehit yavrularına yardım talep etmek yerine, “can diyeti” olarak hangi köyde kaç yetim var cepheden sağ-salim dönen yiğitler o yetimleri kendi aralarında pay etmişler, kimin neye ihtiyacı varsa namerde muhtaç etmeden büyütmüşlerdir. Kısacası biz bize yeteriz demişlerdir.
***
Evet; Biz Bize Yeteriz de, 
Bir Size Yetemedik...

Sayın devlet büyükleri. Kamu malları özelleştirilir, bir da bakarız ki devletin üst kademesinde yer almış kişiler o şirketlerin büyük ortağı. Araziler arsalar yandaş candaş müteahhitlere gider. İhaleler ise adrese teslim. Evlatlarınız askere gitmez, garibanın çocuğu şehit olur; salası bile verilmez, çocuklarınız suç işler; kanun karşısında hesap vermez, fakirlerimiz; iş ister, kimse sesine kulak vermez. Çiftçi bankaların kölesi olmuş, hangi birinizin umurunda. Devlet millet için vardır. BMM-TBMM kuruluşunun yüzüncü yılına geldiğimiz şu günlerde kuruluş değerlerini hiç ederek, kendiniz “itibardan tasarruf olmaz” diyerek milleti kendinize köle haline getirdiniz. Biz yine birbirimize yeteriz, konu-komşumuzu aç açık bırakmayız, şu da bir gerçek ki; biz sizi doyuramayız.