Geçtiğimiz günlerde İstanbul Haliç Kongre Sarayında düzenlenen uluslararası bir konferansın katılımcıları arasındaydım. Hazır İstanbul’a gelmişken adını hep güzel yerlerde gururlanarak duyduğum, üstün insani vasıfları, hayranlık uyandıran derya bilgisi, donanımlı ve beyefendi kişiliği ile gönüllere taht kuran değerli Hocam Abdülkadir ÇAPANOĞLU ile tanışmayı çok istiyordum.
Ben ve arkadaşlarım, Bu güzel değerimizin Yozgat Gazetesi’ndeki köşesinden usta kalemiyle süslediği  birbirinden kaliteli yazılarını okuyor, Yozgat sevdası ve şivesinde birleşen ortak kültürümüz çerçevesinde telefon ve sosyal paylaşım sitelerinden iletişim kuruyorduk. Analitik fikirleri, akıcı uslubu ve güven veren yorumlarıyla tek başına edebi bir zenginlik olduğunu herkesten duyuyor gurulanıyorduk. 
Torunlarına bakmakla meşgul olduğu ve bu zaruriyeti nedeniyle kıpırdayamacak mazeretteki bir gününü akıl edemeden görüşme talebimi ilettim. Gücenir endişesiyle kibarlığı ve nezaketinden mağduriyetini söyleyememiş. Fedakar zahmetlere girerek İstanbul’un bir ucundan bir ucuna gelerek koskoca gününü bana ayırmış.
Taksim’den Çemberlitaş’a, Kapalıçarşı’dan, Ayasofya’ya, Yerebatan Sarnıcı’ndan Nuru Osmaniye’ye, Boğazın tüm güzelliklerinden, tarihi mekanların detaylarına kadar ince üslubu ve engin bilgisiyle özelliklerini anlatarak gezdirdi. Gözde restorantlarda yemekler ikram etti. Birbirinden değerli dostlarıyla tanıştırdı.
Mesleğindeki birikimi, eğitim ve kaabiliyeti ile İstanbul’da isim yapmış, Türkiye’nin en ünlü diş hekimlerinden birisi olan damadı Sayın Ahmet DANISKA, kendisi gibi çok cömert ve misafirperver. Onlarca müşterisi arasından ayırdığı zamanla bizi kliniğinde ağırladı. Dişlerimi muayene etti, genel bir bakım yaptı. İkramları ve ilgisiyle mahcup oldum.
Abdulkadir Hocam, Amasya’dan Rakka’ya, Bağdat’tan Ankara’ya kadar çok büyük bir alanın geniş yönetim yetkileriyle mütesellimliğini yapan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kudretli padişahları tarafından Aynül Ayan (Ayanların en gözdesi) denilerek şereflendirilen Çapanoğulları Beyliğinin günümüzdeki veliahtı ve sözcüsü konumunda. Cumhuriyete geçiş dönemlerinde Yozgat merkezli sıkıntılı tarihin mağdur tarafı olarak neler hissettiği konularında aklıma takılan tüm soruları sordum. Cevapları mantıklı ve akildi. Karşılıklı hataları iyi analiz ediyor, ülkenin o günkü şartlarında ortalığı karıştıran kötü niyetli tiplerin devlet büyüklerini nasıl yanılttığını anlatıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti için ailesinin yaptığı emsalsiz sadakat ve fedakarlıklardan kazanılan itibarı tüm Yozgatlılarla paylaşıyor, bu coğrafyanın insanının güvenilir, tok gözlü ve vatansever olduğunu övünerek söylüyordu. Çapanoğulları’nın referansı ile Osmanlı Sarayına ve Devletin en stratejik noktalarına sürekli Bozok Platosu’nun evlatları yerleştirilmiş, dürüstlük ve çalışkanlıkları ile sayısız kahramanlıklar göstermişler derken gururu gözlerinden okunuyordu.
Abdülkadir Hocam memleket vefası ve sevgisini en samimi gönülle icra eden bir Çapanoğlu Beyi. Görgüsü, bilge sohbeti ve cömertliğiyle mazeretini gizleyerek gün boyu beni ağırlayıp misafir etti. Mahcubiyetimden memnuniyetimi ifade edecek kelime bulamıyorum. Yozgat tarihine ve hemşehri kimliğimize saygınlık kazandıran, soyuna, şanına yakışır asaletini liyakatiyle taşıyan bu güzel insana başımızda taç olarak başarılarla dolu uzun yıllar diliyor, sonsuz teşekkürlerimle birlikte Ankara dolusu selamlar gönderiyorum.