ARŞİV karıştırmak gibi bir merakım var.
Tabi benimki öyle tarihçilerin yaptığı gibi bir şey değil.
Geçmişe ait gazete, dergi ve kitapları karıştırmaktan bahsediyorum.
İşte dünde öyle yaptım ama bu kez kendi yazılarımı karıştırdım.
Orada gördüğüm eski tarihlere ait bir yazımı buradan tekrar paylaşma ihtiyacı hissettim.
Siyasetten, polemikten, günlük gündemden uzak bir yazıydı.
Haydi selametle…
***
Yerköy tren garından mı, yoksa daha uzak diyarlardan mı, nerden kalktığını bilmediğim bir tren içimi ürpertti bir anda.
Kamyon, minibüs veya taksi… Bunların gürültülü kornası sizi sadece rahatsız eder.
Ancak bir tren ses verdi mi yanı başınızda, bastımı çığlığı üstünüze, ya bir hüzün bırakır, ya da ürperti. Tren yolcularının ne kadar mutlu olurlarsa olsunlar, muhakkak yolculuk esnasında hüzün taşıdıklarını makinistlerin ağzından duymuştum.
Treni olmayan Yozgat’ta, tren ile alakalı bu ayrıntıyı TRT’nin çekmiş olduğu bir belgeselde, makinistlerden dinledim.
Dün, Yerköy ilçesine yolum düştü. Bir haneye baş sağlığında bulunduk. Yerköy’ün ilçe merkezini bilirim de mahallelerine hiç uğramamıştım.
Gel gör ki Yerköy’ün mahallesi diye gittiğim yer de Kırşehir’in Çiçekdağı İlçesi’ne bağlı bir belde çıktı. Bulunduğum evin hemen altından uzanan demiryolu ve demir üzerinde sönük sarı lambasıyla yol alan bir tren…
Demirin demir üzerinde çıkardığı ses ve insana o hüzün yayan kornasını da orada işittim.
Karanlıkdere güzergahına doğru ilerliyormuş tren.
Tam olarak ne tarafa doğru gidiyor bilemiyorum.
Cengiz Aytmatov’un ‘Gün Olur Asra Bedel’ isimli kitabında da söylediği gibi, ya doğudan batıya, ya da batıdan doğuya gidip-geliyor işte.
Zaten o yöre sakinlerinin dikkatini dahi çekmiyor, bu demir makinenin yolculuğu.
Biz Bozkır çocuğu olarak bunu yazma gereği dahi duyduk.
Kim bilir okuyan kaçınızın belki tren ile bir anısı, unutamayacağı yolculuğu vardır.
Bozkırın ortasında ağır ağır yol alan bu eski trenlerle seyahat edememek beni hep üzmüştür.
Ben ömründe hiç trene binemeyenlerdendim.
Yakında Yozgat’a hızlı trenin gelecek olması da bu isteğimi gidermiş olmayacaktır.
Zira, ben önce o kara trene, daha sonra da elektrikli ya da dizel olan ağır ilerleyen vagonlu trenlere binmeyi arzu edenlerdenim.
Kim bilir, belki bir gün nasip olur.
Bu arada dönüş yolculuğumuzda 1980’li yıllarda dağıtımı yapılmış Necip Fazıl’a ait bir kaset dinledik. Necip Fazıl, bu kasette kendi sesinden gençliğe hitabesini okudu.
Akabinde ise yine kendi sesinden Sakarya Türküsü’nü dinledik.
Sonra Zindandan Mehmet’e Mektup’u dinledik.
Keşke tüm seyahatlerimizin ve ziyaretlerimizin içini böyle manalı ve anlamlı şeylerle doldurabilsek. Teybimizde Necip Fazıl Sakarya Türküsü’nü okuyordu ki, tepemizde 14 adet şanlı Türk Bayrağı’nın semaları yırtarcasına dalgalandığına şahitlik ettik.
DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN
*
Büyümek yerine küçülmeyi tercih eden bazı STK’ları.
*Üç kişiden birinin başkan, öbürünün eski başkan, diğerinin başkan adayı olduğu Yozgat’ı.