Mevsimler  dağlara , taşlara  sevgi  sıcaklığını  cömertçe  dağıtıyorsa.  Sevdalı  gönülleri de  yakıp  kavurarak 
Deli  gülleri  coşturan  Yaz’ı  ne etmeli. 
Zemherinin  kanları  donduran  ayazlarında  yaşandığı  Kış’ın. 
Suların  coşup  çağlayarak  deli deli  aktığı  ve  her tarafta  rengarenk  çiçeklerin  açtığı  aynı  zamanda  sıcacık  sevgi  dolu  Bahar  ayları  Yaz’ın  habercisi  ise. 
Ağustos  ayında  balta  kesmez  buzu , sevgiyle  yanan  bağrına  basarak    yaşıyorsa. 
Gönüldeki  narı , kor  ataşı  ne etmeli.
Teslimiyet  sabrıyla    erimeyen  buzları  eriterek.  Aşılamayan  gönül  dağlarını  yorulmadan  sabırla  azimle  aşarak.  Sevgiyi de  sevgiliye…   eş  ederek , muhabbeti  gönüllerde  gül  bahçesi  etmeli.
                                                     
Önemli  olan  ağlamak , gülmek  yada  küsmek  değil.  Okuduğumuz  yazıların  cümlelerinde  ve  satır  aralarındaki  saklı  olan  gülleri!...  bilip  yaşamımızda  uygulaya  bilmektir.
En  önemli  gülleri  burada   sizlere  hemen  aktarayım.
Hani  şu  üç  günlük  dünya  deriz ya.
       Doğum…  Yaşam…  ve  Ölüm.  Bahsettiğim  bu  üç  cümle  içerisindeki  Yaşam’a  çok  dikkat  edelim , çünkü…  Doğum  bir  şekil de  gerçekleşiyor  ölümde  Hak’tır  oda  nerde  ve  nasıl  başınıza  geliverir  engelleyemiyorsunuz  aniden  başınıza  geliveriyor.
 Benim  sizlere  esas  anlatmak  istediğim  şey  Yaşam  tarzımız!…  
 işte  bu  çok  önemli  hayat  uzun  görünse de  sevgili  dostla  gerçekten  çok  kısa.
Bu  yüzden  İyiliğe , Dürüstlüğe  yeter  olur mu?  Madem  bu  dünya  boş!...  bir  imtihan  ve  oyalanma…  yeri  Sevgiyle  güzellikleri  yaşamak  var iken.
  O zaman  niye  bu  kin?..  niye  bu  nefret?… 
Hemen  anlatayım  hak İnançsızlığı!...  evet  evet , gerçek  manasıyla  İnanan  insan  kötüyü de  görür  güzeli de.  Kötüye  şöyle  bir  bakar , ders  alır.  Güzelinde  peşine  takılıp  taaa  Menzilin’e  kadar  gider.
Bakın  Rabbimiz  İnanmayanlara  bir  şey  demiyor  çünkü  onlar  kendine  göre  bir  yol!...  tutturmuş  gidiyorlar.  İnananlara da  Kur’anı  keriminde  ne  buyuruyor:
(İnsanlar  “İnandık!”  demeleriyle  bırakılıp da  imtihan  edilmeyeceklerini mi  sandılar?
Ankebut  Süresi , ayet 2 ) 
Bir  keserle  ağacı  yontun.  Ağzı  eğik  olduğu  için  kesilen  odun  parçalarını  önüne  düşürür.
 “Hep  bana , hep  bana,”  der. 
Ama  balta  öylemi?...  onun  ağzı  doğru  olduğu  içinde  bir  odunu  keserken  ikiye  ayırır.
 “Biri  bu  dünya ya  biri  ahrete.”
 Yani , “bir  sana  bir  bana.” 
İşte  İnanan  insan , balta  gibi  olur.
Fazla  uzatmayacağım.  Bir  hadisi  şerifle  bu  konumuzu  burada  bağlayalım.
Nasıl  inanırsanız  öyle  yaşarsınız.  Nasıl  , yaşarsanız    öyle  ölürsünüz.  Ve  nasıl  ölürseniz   öyle de  diriltirsiniz.
Zannederim  yeterince  açık  ve  anlaşılır  olmuştur.
(…)
Efendim…  anlayamadım.  Zaten  bunları  biliyor muydunuz?...çok  güzel , harika. 
Bizim  Köyde  gotur hacı lakaplı bir  çoban  vardı. 
Her sene  koyun  sürülerini  güttüğü  ağasına  giderek:
-Ağam   her sene  olduğu  gibi , bu  senede  koyunlarını  yine  bana  güttürecek misin?... 
Hani  ben  söyleyeyim de  benden  vebal  kalksın , gerisi  size  kalmış  diyordu!.
 Bu  çobanın  ağasına  söylediği  gibi  bende  size  Ağalarıma  Beylerime  anlatmak  istedim.  Benden  vebal  kalksın!...
Selam ve dua’larımla.