GÖNÜL köprüsünden  geçerek,  Sevda  ve  Gönül  Aşkıyla  yanan  yüreklerin  alevini... Sabır  çiçeklerinin  meyveye  dönüşünde. Kerkenez  dağında  uçurtma  uçurmayı... 
Ulu  tepeye  çıkıp,
-Kokun  geliyor... diyerek  Sevgili  kokuları  almayı...  Pınarlarından  akan  buz  gibi  soğuk  sularından kana,kana   içip,  Gönül  bahçesindeki  gülleri  göz  yaşlarıyla  sulamayı... 
Çoban  kavalından  çıkan  namelerle,  kurtların  öfkesini  dindirmeyi... 
Güneşin  Sevgi  sıcaklığıyla  Yıldızları  sayıp,  yalnızların  dostluğunu hissetmeyi...
Ve Sevgi, Sevda, Aşk  yelleri  estirmeyi  isterseniz ... 
Buyrun  Gönül  kapımız  açık; 
“destur...”    deyip,  girin  içeri...

***

Irgat  oldum  sıcağında  kavruldum.
Rüzgar  esti  destesiyle  devrildim. 
Saman  oldum  yabasıyla  savruldum. 
Irgatlık  güzeldi  benim  köyümde.  

***                                                  

Herkes… tarlasına, tırpanı, anadutu, tırmığını alıp, ailece ekin biçmeye gidiyor.
Bizler büyük baş olan hayvanlara çobanlık yapan  yani mal!... uşağı olarak,
Körkuyu, Kamışlı bölgesine, yani ekin biçilen yere gidiyoruz.
Biçilen ekin ve çayırların dibindeki otları güttüğümüz hayvanlara yaymak için bölgeye gittik.
Sanki köyde kimse kalmamış, herkes tarlaya ekin biçmeye gelmiş.
Ortalık piknik alanına dönmüştü.
Türkü söyleyenler, sıcaktan bunalıp hanımına öfkelenenler... 
Çocuklar, adı bıldırcın olan ama bizim yörede helutüne dediğimiz kuşları yakalamaya çalışıyorlardı.
Kuşlar uçarak, bize yakın olan ekin yığınlarının içine saklandılar.
Bizde koşarak oraya vardık. Yığının altından

girip, üstünden çıktık.
O kadar kuşlar nereye gittiler,bulamadık.
Helutüneler… kendilerini çok iyi saklayan bir kuş cinleri.
Çayırda bulunan malları, Kamışlıdaki pınardan sulayıp, öğlen istirahatine yatırdık.
Elimizi, yüzümüzü pınarda yıkayıp, azık çantasından yemeğimizi çıkararak karnımızı doyurduk.
Arkadaşlardan birisi:
“Bekçilerden, Alcı köylü Deli Eyüp köyüne gitti.  Kel Ali’yi de atlatırız, diyerek. Birkaç arkadaşı bağlara gönderelim. Bağlardan meyve yolup… getirelim.” dedi.
İki arkadaş bir olup bağlara gittik.
Gördüğümüz meyvelerden toplayıp çantalarımıza dolduruyoruz,  bir taraf tanda dalın başındaki meyvelerden yiyoruz. Aynı zamanda da birbirimize meyvelerden atıyoruz.
Birbirimize meyve atma hareketi sürerken, bağ bekçisi Kel Ali’nin bize yaklaştığını gördük.
Aşağı inip kaçsak, bizi görür, yakalar, bu nedenle bizler kımıldamadan bekçinin geçip gitmesini bekledik.
Düşündüğümüz gibi olmadı. Bekçi gelip, dalın başında olduğumuz ağacın dibine gelip yattı.
Eşeği de yanında.
Bizler sadece ölmeyecek kadar korkudan nefes alıyoruz.
Başka hiç bir şey yapamıyorduk.
Korkudan adeta donmuştuk ki, dalın başında bir yılan! ...
Ben arkadaşa kaşlarımla yılanı işaret ediyorum.
Çünkü… yılan ona doğru gidiyor.
Arkadaş yılanı gördü... Gördü görmesine ama,  “Anam! yılan!” diyerek kağnı çuvalı gibi yere düştü.
Bekçi bizi yakaladı.
Yere düşen arkadaş korkudan neresinin ağrındığını bilmiyordu. Bekçi, “Size bu meyvelerden almayı kim izin verdi? lan” diyerek bizi sorguya çekiyordu.
“Ekin bekçisi Eyüp emmi  izin verdi.” diyerek korkudan yalan söyledik.
O da gider ekin bekçisi Deli Eyüp’e sorar.
Deli Eyüp’ünde deliliği tuttu.
Bizi bir güzel döverek  anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirdi.
Arkadaşlarla konuştuk.
Nedir bu Deli Eyüp’ ten çektiğimiz?
Hep bir olalım Deli Eyüp’e bir dayak atalım.
Herkes 'tamam' dedi.
Plan kurmaya başladık.
Planımız… bekçi uyurken birden saldıracağız.
Planımız tamamdı.
Geriye bekçinin uyumasını beklemek kalıyordu.
Öğlen Kamışlı’daki pınarın yanına mallan yatırdık.
Bekçi de yanımıza geldi.
Azık çantamızdaki Yemekler yendi.
Sohbet ederken, bekçi, “Gürültü yapmayın lan, biraz uyuyacağım.” dedi.
Bizler zaten o anı bekliyorduk.
Bekçi uykuya daldı.
Büyük Arkadaşlar önde, diğerleri geride bekçiye yaklaştık.
Bekçi sırt üstü yatmış, şapkasını da yüzüne kapatmış uyuyordu.
“Evet, bekçinin biraz sonra olacaklardan haberi yok, bitti bu iş artık, bekçiden korkmayacaktık.”  diye düşünürken ,arkadaşlardan birisi ayağıyla, “Deli Eyüp artık senden korkmuyoruz.” diyerek kafa tuttu.
Deli Eyüp’te, “Vay anasını avradını...” diyerek aslan gibi kükreyerek ayağa kalktı.
Yaklaşık yirmi kişilik çocuk arkadaşlar  yani O kalabalık arkadaşlar korkudan hepsi kendilerini her biri bir tepenin başında buldular.
Geride kalan, kafa tutan arkadaşları, bekçi Deli Eyüp’e yakışır şekilde bir güzel dövdü.
Bizleri de daha sonra ufalayarak iyi bir benzetti…
Eve geldiğimde olup bitenleri anneme anlattım.
Oda bana gülerek, “Koca köylü baş edemiyor oğlum, siz nasıl baş edeceksiniz?” diye hafif hafifte gülümseyerek söyleniyordu.
 Selam ve dua’larımla.