Anlamsız bir hayatın beşiğinde sallanırken neden bu kadar acı? Neden Rabbim neden?
    Bütün yollarım aşkına çıkıyorsa ve bütün dualarım yalnızca sanaysa, eğer faniyse ve ölümler erken geliyorsa, yağmurlar ansızın iniyor, gökyüzünde kuşlar ahenkle kanat çırpıyorsa ve toprak susamışçasına beni bekliyorsa, o halde neden Rabbim?
    Neden zülüflerinden vurgunlar yiyoruz?
    Neden kulunun gözlerinde cenneti cehennemi yaşıyoruz? Ve neden bir sözüne yanıp tutuşuyoruz?
Gündelik aşkların hay huyu içinde neyin peşindeyiz?
     Çok mu önemsiyoruz ruhlarını yitirmiş, yitik aşk zamanlarını?
    Sevdalarını sokak başlarında kirletenleri, terk edenleri, sevgisine sahip çıkmayan yürekleri çok mu bekliyoruz?
    Oysaki ruhu sen üflemiştin, senin nefesinden can olmuştu o hain nefislere mis nefesin.
    Anladım anladım büyük bir yanlışın çocukları oldu onlar ve sende oradan aldın nefesini. Peki, o hain kapıda biz hala niye bekleriz ki?
    Neden bu imtihanı bir türlü çözemeyiz ki? Aciziz, çok aciz nefesinin geçtiği her anda. Öyle ki yanıp kavruluyoruz ama yinede bir türlü kendimize gelemiyoruz.
    Onlardan gittiğinden sonra haberdar oluyoruz ve iş işten geçmiş oluyor. Bizlere de “geçmişler olsun” kalıyor…
    Kalbim ağrıyor Rabbim, kalbim… Kalbim yerinden çıkacak, gözlerim kül rengi, gözyaşlarım kan…
    Ah! Kalbim! Ah! Rabbim! Kıyametin alametleri değilse bütün bunlar ve bütün bunlar senden yansımıyorsa, kim senin kadar beni yakabilir ki?
     Kim senin nurun kadar sıcak olabilir ki? Hiç kimse…
    Biliyorum “o” sensin, “o” senin kurtuluş tellalın ve “o” senin tek yolun, ışığın. Fark etmeliyim değil mi?
    Toparlanmalıyım? Kendime çeki düzen vermeliyim ve tek inancı, “o” ilahi aşkı sadece sana vermeliyim değil mi?
    Biliyorum Rabbim biliyorum, sen ki yeri göğü var edensin, sen ki arıyı bir çiçeğin polenine kul edensin…
    Biliyorum Rabbim ne gelirse senden gelir, sen ki isteyince yeri göğü yerle bir edensin. Hâşâ kalbimin tek düzü sensin.
    “Hasbiyallahü ve ni’mel vekil.” Yüce Allah bana kâfidir.