Saat 22:43
Telefonla konuşurken yakalanmıştım depreme. Öyle şiddetliydi ki apartman adeta ayaklanmış yürüyordu. Bir deniz dalgasının üzerinde savrulan kibrit çöpü gibiydim. Mutfak dolabında ki tabaklar, masa üzerinde ki vazo ve diğer eşyalar bir bir dökülüyordu yerlere. 30 yıllık yorgun binada bu depreme dayanamamış birer birer döküyordu beton parçalarını. Her şey o kadar ani olmuştu ki yirmi saniyede üzerime düşen beton parçaları beni ağır yaralamış, nefes almamı imkansız hale getirmişti. Kıpırdayamıyordum, ses çıkartamıyordum. Depremden kısa süre sonra insanların çığlıklarını duyuyordum az da olsa… Üzerimdeki kalın beton parçalarının arasından sızıp gelen siren sesleri beni umutlandırıyordu. Kurtarılacaktım…
Tam bir gün geçmişti fakat hala enkaz altındaydım. Kurtarma ekibinden bir görevli sesimi duyan var mı diye haykırıyordu, fakat ses veremiyordum.  Acıkmış, susamış, tükenmiştim. 24 yıllık yaşantımın sonuna gelmiştim artık. Hani derler ya hayat film şeridi gibi geçiyordu gözümün önünden. Ruhum bedenimden ayrılmıştı artık. Enkazın dışına çıkıp yakınlarıma koşuyordum. Annee! Kurtuldum ben buradayım. Ama beni ne gören ne de duyan vardı. Ben ölmedim, kurtuldum burdayım desemde kimse aldırış etmiyordu. Kurtarma ekipleri heyecanlandı! Biri var burda diye bağırdılar. Bütün ekipler koştu oraya. Bir genci çıkardılar fakat uzun sürmedi acı gerçekle yüzleşmek. Çıkan benim cansız bedenimdi! Ruhum da görmüştü cansız bedenimi ve anlamıştı öldüğümü.
Ruhum bedenimin yanından ayrılmıyordu ve olup biten her şeye şahitti. Hastane morgundan evime getirildim. Akrabalar, komşular, eş dost yalnız bırakmıyordu. Naaşım yıkanıp kefenlenmiş, mezarlığa gitme vakti gelmişti. Durun yapmayın beni gömmeyin oraya diyordum fakat yine duyan yoktu. Yakınlarım sırayla birkaç kürek toprak attılar üzerime. Zorda olsa ailem de ayrıldı mezarlıktan. Yeni evim burasıydı artık. Ve sorgu melekleri gelmişti. Rabbin kim? Peygamberin kim? …
Sevgili okurlarım yaklaşık bir saat önce  misafir olarak kaldığım Isparta’da 5.1 şiddetinde bir depreme yakalandım. Bulunduğumuz bina sağlam olmadığından mıdır nedir oldukça fazla sarsıldık. Belki de biraz daha şiddetli bir deprem olsa yukarda yazdıklarım gerçek olacaktı. Deprem sonrası sokaklarda ki insanların yüzlerine baktım. Gerçekten de büyük bir panik, büyük bir korku vardı yüzlerde. O an aklıma Peygamber efendimizin (SAV) “Ağızların tadını kaçıran ölümü çokça hatırlayın.” Hadis-i Şerifi geldi ve başladım yukarda yazdıklarımı hayal etmeye. Düşündükçe bu dünyanın ne kadar boş olduğunu, ölümün çok ama çok yakın olduğunu anladım. Gerçekten de öleceğim duygusu ağzımın tadını kaçırdı.
Fakat şu unutulmamalıdır ki ölümü düşünmek insanları fani dünyadan bir nebze olsun uzaklaştırır. Nefsi duygularımızı dizginler. İşte bu yüzdendir ki günde en az bir defa ölümü düşünmek gerekir. Tefekkürü mevt (Ölüm rabıtası) olarak adlandırılan bu olay nefsimizi terbiye etmek için ideal bir yöntemdir. Siz değerli okurlarıma da naçizane tavsiyem günde bir kez ölümü hatırlayın, ölüme hazırlıklı olun, unutmayın ki bize verilen nefes sayılıdır, mühletimiz dolduğunda bir nefes dahi fazladan alamayacağız. O halde Efendimizin de dediği gibi ağızların tadını kaçıran ölümü çokça hatırlayın. Kendinizi hazırlayın…