Bazrâmgir olsun bayramımız…
Gün sayılır ramazanlarda. Bayrama gün sayılır. Başlarda uzak olan bayrama, ayın ortasından sonra koşar adım yaklaşırız. Başlarda zorlandığımız oruca, yarısından sonra alışırız. Bu yüzden “alışılmış olan” bu bereketli günlere bayramla birlikte veda etmeye yaklaşırken, bir hüzün kaplar içimizi. Buna rağmen bayram, şenliktir. 
Bayrama erişmek kendi başına başka bir olaydır. Bir ay boyunca, yüzleşmekten kaçındığımız kendimizle yüzleşmiş, hatalarımızı, kusurlarımızı, eksiklerimizi gözden geçirmiş oluruz. Bu yüzden bayrama hafiflemiş erişiriz. Vicdanlarımız, yıl içerisinde bayramlarda daha rahattır. Çünkü bayram biraz da hak ediştir.
İslamiyetten çok öncesine dayanır bizim için bayramların anlamı ve kutlu oluşu. Kaşgarlı Mahmud, 11. yüzyılda yazdığı Dîvan-ı Lugati’t-Türk adlı eserinde bayram kelimesinin kökünü “bazrâm veya bezrâm” olarak verir. “Sevinç ve eğlence” anlamlarına gelen “bazrâm” kelimesinin ne anlama geldiğini bilmediğini ancak çiçekler ve ışıklarla bezenen yerlere “gönül açan yer” anlamında “bazrâmgir” dendiğini aktarmıştır bize. Dolayısıyla Anadolu’ya atalarımız olan Oğuzlarla birlikte taşınan bir mirastır. Farsçaya dahi, Türkçe’den geçtiği söylenir. Diğer yandan Araplar için de bayram, İslamiyet öncesinden taşınır. Süryanice misal “tekrar dönmek” anlamına gelen “ıyd” sözcüğü, bugünkü anlamıyla bayramı ifade eder. Bu yüzdendir ki, her bayram sevdiklerimizle, tekrarlarında buluşmak üzere sözleşiriz dua ile.
Bayram benim için en çok babam demektir misal. Ona daha çok ihtiyaç duymaya başladığım yıllarda onu kaybettiğimden bu yana boynu bükük sevinçlerdir bayramlar bana. Onu daha çok anar ve daha çok fark ederim onu ne kadar özlediğimi… Her bayram namazı sonrası, adını verdiğim oğlumun elini öperek başlarım güne bayram sabahında. O olsaydı diye düşünür, onunla gezdiğim akrabalarımı o varmış gibi ziyaret ederim. Büyüklerimi, baba dostlarımı özellikle ihmal etmemeye çalışırım bu yüzden. Aile daha bir kıymetlenir gözümde ve gönlümde. 
Bir ağaç kovuğundan çıkmamış olduğuma bir kez daha şükrederim. “O iyi insanlar o güzel atlara binip gitmiştir” sözüne inat, onların hala orada olduğunu bilmek ferahlatır içimi. Zenginliğin parayla, malla mülkle ilgisinin olmadığını yeniden idrak ederiz tüm o buluşmalarda. Sevinçlerin gözlerden birbirine aktığı, yılın belki de en çok mutlu olduğumuz günlerini yaşadığımızı bilerek sarılırız büyüklerin ellerine ya da keyifle uzatırız ellerimizi küçüklerimize.
İsteriz ki bayramlarda sevinsin herkes, üzülmesin hiç kimse. Fakat ne yazık ki, son zamanlarda yaşanan terör saldırılarından sonra birçok ocağa ateş düştü. Onlar için bayram, bayramlıktan çıktı. Kaybettikleri sevdiklerinin yokluğunu yaşayacakları ilk bayramları olacak onlar için bugün. Bazılarımız sadece ölenlerin sayısıyla ilgili olacak, bazılarımız ise sevdiklerini kaybeden ailelerin acılarıyla yoğrulacak.
Bayram dedik ya, bayrakla neden ilişkilendirmeyelim? Üstelik bu ilişkilendirmeyi ilk kez biz yapmış olmayacağız.
Özgür olan kimseler ancak bayram edebilir. Bayrak ise, özgür olanların altında toplandığı kutsal değerdir. Yekvücut, teröre karşı durmak zamanıdır bugün ve inşallah bayram buna vesile olacak. Çocukluğumdaki safiyane duygularla, bugün yeniden ümitle güzel günlere erişeceğimize dair inancımı yinelemek istiyorum. ,
Tıpkı yağmur duasına çıkan yetişkin köylülerin arasına şemsiyesini yanına alarak katılan tek o çocuk gibi. Dua, o şemsiyeydi çünkü. Bayram da bir âmin deyiş değil mi zaten, Ramazan boyunca ettiğimiz duaların ardından, o duaların gerçekleşeceği müjdesi gibi...
Allah’ın izniyle, sonraki bayramlarda kavuşmayı dileyerek, bir “ıyd” ile selamlıyorum sizleri.
“Bazrâmgir” olsun bayramlarımız…