BAYRAM VE NOSTALJİ
Başta benim gibi çocukluğunda yada gençliğinde Yozgat’tan  büyükşehire göç edenler olmak eski Yozgat bayramları  herkesin içinde  tatlı bir duygu yaratır. Çoğumuzun  dokuz günlük bayram tatilini hangi deniz kıyısı  şehirde geçireceğinin planlarını yaptığı bu günlerde içimizde uhde kalan bayramları birazcık hatırlayalım istedim. Bugün Yozgat’ta yaşanan ama bizim gibi gurbette olanlar için özlemle andığımız günlere bir göz atalım. 
Birkaç gün önceden evde hazırlanan hamurlar, tadına doyulmaz lezzette  börek olmak, baklava olmak için analarımızın marifetli ellerinde şekil alırdı. Hatta eve toplanan akraba ve komşu hanımlar, tahtaları, oklavaları, cevizleri, yağları hazırlar, hep birlikte hamur açarlardı. Bu hazırlıktan sonra görev, evin erkeğine geçerdi. İyi bir odun fırınından alınan randevu ile kocaman tepsiler elde, başta ya da varsa arabada fırının yolunu tutardı. Uzun ve yavaş yavaş pişme işleminden sonra odun kokusunu içine çekmiş tepsi, bayram sabahında üzerine dökülecek şerbeti beklerdi. 
Gömlek, elbise, ayakkabı, çorap öyle ihtiyacınız olduğunda hemen alınmazdı. Bayramlar, güzel giyinmek ve yeni kıyafetler almak için beklenen özel günlerdi. Bayrama yakın alışverişe çıkılır, imkanlar elverdiğince alınan elbiseler ancak bayram sabahı giyilirdi. Meydan yerinde sıra sıra kurulan tezgahlarda bayram şekerleri boy gösterir, yiyecek ve giyecek almak için insanlar omuz omuza mücadele ederlerdi.
Sabah ezanı ile birlikte camiler dolmaya başlar, bayram namazı saatinde cemaat dışarı taşardı. Niyet ettim dokuz tekbir ile bayram namazı kılmaya uydum hazır olan imama diye niyet edilir, namazdan sonra tüm mahalle halkı kucaklaşır bayramlaşırdı. 
Eve gitmeden önce kabirlere gidilirdi. Her mezarın başında fatiha ve ihlaslar okunup geçmişlerimizin ruhlarına gönderilirdi. Yolda ve mezarda karşılaşılan tanıdık tanımadık herkesle selamlaşılır ve bayramlaşılırdı.
Camiye ve mezar ziyaretine gitmeyen evin hanımları, kızları ve küçük erkek çocukları,  erkenden kalkar, çörekleri, börekleri kahvaltı masasına koyar erkekleri beklerlerdi. Ailece yapılan bayram kahvaltısı dünyanın en büyük zenginliği idi.
Kahvaltıdan sonra en küçüğün en büyüğün elini öpmeye başlamasıyla tüm aile bir kez daha sarılır, kucaklaşır, bayram harçlıkları da yavaştan cepten çıkmaya başlardı. 
Eskiden kurbanlar evin bahçesinde kesilirdi. Geniş bahçeli Yozgat evlerinde birkaç gün önceden kurbanlıklar ağaca bağlanır, bayram günü Allah’a kurban edileceği zamanı beklerdi. Bu arada evin çocukları ile kurbanlık arasında arkadaşlık oluşmuşsa çocuklar etkilenmesin diye bir bahane ile eve çekilirlerdi. Kasap gelir, hayvan yatırılır, niyet edilir, bıçak vurulur, kurban namazı kılınırdı. Deri, tuzlanır, katlanır, Türk Hava Kurumunun görevlisinin gelişine hazırlanarak bir köşede bekletilirdi. Kasap eti parçalarken ilk kavurmalıkların da tencereden kokusu gelmeye başlardı. 
Kurban bayramının özelliği gereği öğleye kadar yorgunlukla geçse de daha sonra el yüz yıkanır, bayramlıklar giyilir ilk bayram ziyaretleri de başlardı. Küçüklerin büyüklere giderek başlattıkları ev ziyareti trafiği,  evcilik oyunu gibi dört gün boyunca sürerdi. Bazen aynı komşu ya da akraba ile değişik yerlerde birkaç kez rastlaşılır ama her defasında aynı sıcaklıkla bayramlaşılırdı. 
Yaş grupları birbirine yakın mahallenin çocukları ekipler halinde  birleşir  harçlık, leblebi, şeker toplamak için kapı kapı dolaşırdı. 
Bayram, insanların tüm içtenliğiyle ve  dayanışması kutlanırdı. 
Eski günlerdeki kadar güzel bir bayram geçirmeniz dileğiyle…