BİR gün önce televizyondan 'satıldı' haberini izlediğim bankanın şubesinde soluğu aldım, ertesi gün arkadaşlarla birlikte. Güler yüzlü karşıladılar, 'buyur' ettiler. Ramazan ayı olması hasabiyle çay-kahve ısmarlamadan, işlemlerimize başlamak için kafa kağıtlarımız talep edildi. Verdik, işlem biran önce bitsin, işimize gücümüze bakalım diye...
Müşteri temsilcisinin masasının bulunduğu katın giriş kapısandan girip, çıkanları rahatlıkla görebildiğim bir koltuğa oturmuştum. İçeriye yanında küçük bir çocukla giriş yapan bayan, diğer müşteri temsilcilerinin de dolu olduğunu görünce, sıranın kendisine gelmesini beklemek üzere tam karşıda boş duran çoklu koltuğa ilişti. Bir süre sonra huysuzlaşan çocuk, ennesinin eteğinden çekiştirirken, ne söylediği anlaşılmasa da bulunduğu ortamdan pek hoştun olmadığı anlaşılıyordu. Ne kadar beklediğimiz hatırlamıyorum. Ama huysuzlaşan çocuğu annesi kucağına alıp, susturamayınca 'sonra gelelim' diye söylenerek, geldiği gibi kapıdan çıkıp, merdivenlerde kayboluşunu takiple zaman geçirdim...
Önce İhsan'ın sonrasında da Mustafa'nın işlemleri tamamlandı. Sıra geldi ban. Ana-baba adı, annemin kızlık soyadı, doğum tarihim, gün, ay, yıl derken, cep telefonum, ev adresim, ev telefonum, email adresimi gelen sorular doğrultusunda sıraladım. Üstelik kafa kağıdım kendisinde olmasına, her sorduğu sorunun yanıtı orada yazılı bulunmasına rağmen, ısrarla sorularını sıraladı. Verdiğim yanıtları kafa kağımdımdaki bilgilerle göz ucu ile karşılaştırıp, 'evet' diyerek onay verdi...
Daha ne kadar devam edeceğini bilmediğim sorular karşısında artık dayanamayıp, 'tüm bilgiler kafa kağıdımda yazıyor!' demeye kalkıştığımda, 'biliyorum, bilgileri doğrulamak zorundayım' yanıtı ile tebessüm etti, bankanın müşteri temsilcisi. Bu tebessümle birlikte 'Seyfi bey' ile başlayan, 'Seyfi abi' ile devam edip, 'Seyfi amca' ile noktalanan cümlelerden cesaretle, 'sıkıldım, kalanını başka zaman tamamlasak!' diyerek, kendimce bir espri yapmaya kalkıştım. Yemedi. 'Bitti amca, fazla uzun sürmez' yanıtını aldım...
Soruların ardından önüme konulan bir tomar basılı kağıdı okuyup, imzalamam istendi. Hem de arkalı önlü. Zevkle başladım imza atmaya, okumadan. Kendimi bir anda uluslararası sözleşmenin taraflarından birisi gibi hissettim. 'Vatana millete hayırlı olsun' diyerek, başladığım imza trafiğindeki yoğunluk fazla uzun sürmedi. Kolum yoruldu. Attığımız imzaların hepsi farklı şekiller almaya başladı. Benzetmeye özen göstersem de nafile. Durdum. Parmaklarım kaleme yapışıp kalmış. Zor ayırt edebildim. Kızarıklar bile oluşmuş, kalemin izi çıkmış. Bir süre dinlendirdim. Parmaklarımı ovuşladım. Kaldığım yerden imzaya devam ettim. Son imzayı attım, 'tamam mı?' sorusunu kaçıncı kez sorduğumu hatırlamıyorum...
İşlem bitti bitecek. Öğle mesaisi de geldi çattı. Mesai bitmeden işlem tamamlanıp, biran önce kendimi sokağa atmak için çırpınıyordum. Müşteri temsilcisi, imzalattırdığı kağıtlara bakarak bilgisayardan bir sürü işlem yaptı. Sonra bana dönüp, 'kredi kartınız onaylandı. Adınıza bir lira tanımlandı' deyince şaşırdım. 'Benim kredi kartı talebim yok, üstelik limitsiz kredi kartını ne yapayım?' sorusunun yanıtını almaya çalıştım. 'Diğer kredi kartlarınızdaki limiti düşürürseniz biz de buradan sizin limitinizi yükseltebiliriz' karşılığını verdi. Daha çok şaşırdım. Diğer kredi kartlarımın limitini neden düşürmem gerektiğini, birden fazla kredi kartının ne işime yarayacağını anlamaya çalıştım ama nafile. Anlaşılacak gibi bir durum değildi. Elime tutuşturdukları bir zarf içerisindeki kredi kartını imza karşılığında, 'hesap açtırdığınız için kredi kartını da vermek durumundayız' uyarısıyla teslim edildi. Aldım, kabul ettim...
Ayağa kalkmak için toparlanırken, tekrar koltuğa yerleşip, 'şimdi ben bu bankayı satın mı aldım?' diye sordum. Müşteri temsilcisi şaşkın bakışlarını bana yöneltip, tebessüm etti.  Ne yanıt vereceğini beklemeden 'akşam sizin bankanın satış sözleşmesi imzalandı. Karşılıklı atılan imza ile devir işlemi bitti. Bir hesap açtırmak için bu kadar kağıt imzaladım. Üstelik onca gelişmiş teknolojiye rağmen' diye devam ettim...
Müşteri temsilcisinin yüzünden eksik etmediği tebbüssüm ile 'sizin güvenliğiniz için Seyfi amca' karşılığını verdi. Bu kez tebessüm eden taraf oldum. 'Teknoloji geliştikçe hem bürokrasi artıyor, hem de güvensizlik' diye kendi kendime söylendim. Diğer masada oturan Müşteri temsilcisi de bize dahil oldu, 'her gün gazetelerde nasıl dolandırıcılık yapıldığını hepimiz görüyoruz. O nedenle bankalar müşteri güvenliği için önem alıyorlar' diyerek. 'Doğrudur' dedim, 'Doğrnudur. Teknoloji gelişmiş, tüm bilgiler internet ortamında mevcut. Biz eskiden tek imza ile hesap açtırıyorduk, şimdi gelişen teknoloji ile tek imza 500'e çıkmış, kağıt sayısı birden 250'ye çıkmış' diye karşılık verdiğim de mesai çoktan bitmişti. Limitsiz kart sahibi olmanın mutluluğu vardı içimde...