BAHAR gelir  sular  coşar  sel  olur.  Sevdalı  gönüller.  Gözlerden  akan  yaşlarla  coşar.  Boz  kırlarda  taze  açmış  çiçeklerle  oynaşan  yel  olur. 
Canda  Cananını  bulur, canda  Can  olur. Gül  olur.
Yazın  harman  yerinde.  Düven  dişleri.  Tarlalar da  Buğday, bağlar da Bostan.  Yoncalık ta  Pahla  olur.
Canları ısıtan Hak uğruna ığıl ığıl akan  sıcacık kanlar. Taş kalpleri olgunlaştıran. Narı Ataşın demi koru, zarı  olur.
Sonbaharda acı acı esen poyraz soğuğuna. Saçlarına düşen aklara da aldırmadan. Sevgiyle açan, güz   Gülleri olur.
Kış’ı  hesap  etmez.  Kainat’ı  beyaza  boyayan  Kar  olur.
Zemherinin ayazı, yolun  sonu.  Gitti gider geri dönülmez. Herkesin sevdiği eli olur…
Canlar cananını  bulur.  Yatar  dizinin  dibinde  uyur  uyanmaz...  Heç…  olur. 
Beni  dinle, ne  olur.   
Sakın  uyanma  emi!…
Seni  anlayamaz  aldatırlar.  Samimiyetsizlikle.  Yalan  yanlış  laf  ederek. 
“Seni  çoook  seviyorum”… 
Diye, kol  kanat  gererek.  Kanatsız  kuş  ederler!.  Sakın  uyanma… emi…
Biz  O’na!…  Sevdalıyız  Onun…  İçin  iş  yapıyoruz, diyerek. 
Harman  yerinde  boşuna  cirit  atarak…  Heç  olurlar... 
Al  eline   gül kokularına   bulanmış.   Sarı  Çiğdemini. 
Sakın  uyanıp da  geri  gelme  emi…
Buralarda  hava  çok  soğuk.  Isınacak  ne bir   odun  ne bir  kömür, nede  bir  gönülleri  hoş  tutan  yürek  var. 
At  izi!…  İt!…  İzine  karıştı!. 
Ne olur söz dinle de geri gelme emi!…
Bedenler  açık  pazara  çıktı , tenler  satılır  oldu. “Ekmek  parasıdır.  Namusumuzla  kazanıyoruz!…  Yeter ki  kalbin  temiz!…  olsun”  denilerek.  Kara  kalplerde  konuştu. Canım… uyanıp da geri gelme emi…
Evlat Sevgi dedi. Alın terinin farkına varmadan. Beleş paraya tav olup “babişko…” diyerek haclık çoğalttı. Baba ana helal sütünü ihmal ederek Onu  kaynattı!.
“Aç  başını  kızım!…  Okulundan, işinden olup geri kalacaksın!... Buda  neyimiş”  diyerek. 
Hz.  Yusuf’unda  arkadan  yırtılan  gömleğinden!...  İbret  alanlar  oldu. 
Çok  üzgünüm!…  Kimileri de  başını  kapatıp, gerisini  açanlar.  Başını  kapattığı.  Hak  Nur’undan  habersiz.  Ele  avuca  sığmaz  oldu.
“Bizim  gelin  benden  kaçar.  Başını  örter gerisini  açar”  diyenler  var.. 
Sen  Uyu…  uyu!…
Açma  gözünü  emi?…
Gelme  hadi  git , ötelerin  ötesine!… Oralar da  anasına, yarine  söz  verdiği  için  Gülünü  görüp  koklayamadan  ağlayarak  geri  gelen.  Yaman  yiğitler  var…
Teni  siyah  ama  gönlü,  kalbi  Ak  olup.  Onun!…  İçin  çırpınarak  inleyen  hoş  sedalar  gölgeler  var. 
 Sevgi  heybeni  doldurarak!…  Gece  günüz  sırtında  taşıdığın.  Sabırla  biriktirip  elvan   elvan   kokan  güllerini.  Güllerin  Gülüne!…  Götürerek.  Onlarla!…  Komşu  eyleyip  dünya  sürgününü  bitirenlerle  hoş  eyle. 
Yalvarırım, uyanıp da. Geri gelme, emi!…
Bahar gelir sular coşar tüm canlı varlıklar nasibini alır. Kimi Gül olur kırlarda açar, kimi yeşermiş meyve olur tat verir ağız sulandırır, kimi yavru yapar soyuna soy katar ,kimileride Sevdasını gönlünde taşır yariyle koşar. 
Kimileride vardır Şeytanın arabasını kiralamış Köyünde Muhtar seçimi için kendi beceri yada, beceriksizliğiyle kendine oy topluyor. 
Şu ilerde gördüğünüz Köyde de bir seçim var isterseniz hadi o Köye bizde gidelim oy vermesekte kendi izlenimimizle takip edelim. 
Köy Muhtarı Doğan  at arabasına binmiş  Köyüne yaptırdığı Köprüleri Yolları şırıl şırıl akıtdığı Pınarları, ballandıra ballandıra anlatıyor. 
Rakip Muhtar adayı Nizamettin de boş durmuyor oda bir başka at arabasına binmiş Köyün kıytı yerlerine gidiyor. Yapamayacaklarını kısada olsa anlatıyor ve uzun uzun anlattıklarını sıralıyor. 
Köy Muhtarı Doğan’a  O hırsız biri yalancı dolandırıcı, gibi cümlelerini çoğaltarak seçmenini çoğaltmaya çalışıyor bir taraf tanda:  
-Çık karşıma harman yerinde güreşelim, diye cılız aslan gibi kükrüyordu. 
Köy Muhtarı  Doğan:  
-Tamam, diyerek  kabul  etti ve birde şart koşarak şöyle dedi: 
Aşağı mahallenin altındaki Köprünün!... üstünde güreşelim orada alan biraz daha geniş tüm Köylüyü toplarız oraya dedi. 
Muhtar adayı Nizamettin bu güreşi kabul etti ve Köylüyü Köyün altındaki Köprü yoluna çağırdılar. 
Tüm Köylüler toplanmış hararetli  hararetli anlatılanları Muhtar adayı Nizamettin’i dinliyorlar. 
-Bu Köye ne bir yol yapıldı ne bir Pınar getirildi? diyor bir taraftan da; 
-Yav şu ilerdeki ağ Pınardan bir bardak su getirin dilim damağım kurudu, diyor ve ekliyor;   
-Hani yol su Pınar Köprü nerde neden biz görmüyoruz, diye haykırarak ateşli ateşli konuşmasını tamamlıyor. 
Sıra Köy Muhtarı Doğan’a geldi, oda kendince değişik bir üslupla  yaptıklarını ve yapacaklarını tesbih boncuğu gibi sıralayarak ve konuşmalarının  sonunda Muhtar adayı Nizamettin’i Köprüden aşağıya  atarak tamamladı.
Bu seferde Köylüler soruyordu:  
-Muhtar adayı Nizamettin’e ne oldu?... 
Muhtar Doğan!...bilinçli ve sakin bir dille: 
-Muhtar adayınız, bu Köyde olmayan Pınardan buz gibi Suyunu içti ve olmayan Köprüden aşağıya düştü. 
Selam ve Dua’larımla.