ALT sokaktan arabasıyla yola çıkarak bir üstteki geniş caddeye çıktı.
Arabasını tam hızlandırıyordu ki önüne birden yaşlı bir amca çıkıverdi.
Elindeki bastonunu arabanın önüne uzatarak, telaşlı bir vaziyette araç şoförüne durmasını işaret etti.
Panikli bir halde aracının önüne atlayan yaşlı amcayı gören şoför, frene basarak yavaşça aracını durdurdu.
Kapıyı açan telaşlı amca bastonuyla birlikte aracın ön koltuğuna oturdu ve şoföre aracı sürmesini söyledi.
Bu sırada telaşlı bir ses tonuyla: “Yavrum benim cenazem var, beni hemen çarşıya indir” dedi.
Durumu anlayan şoför: “Peki amca indireyim başın sağ olsun, lakin nereye istersen oraya da götürürüm, cenazen nerede?” diye sordu.
Aslında yanına oturan ihtiyarı tanımıştı, hem de çok yakından tanıyordu.
Telaşlı ihtiyar cevap verdi: “Yok sağ ol cenaze köydedir, sen beni çarşıda bırak, orada benim oğlanın tükanı var. O beni alır götürür. Benim cep telefonum yok. Olsa oğlanı arardım, eve gelir beni alırdı”.
Bu şekilde kısa sürede şehrin çarşısına indiler.
Şoför, telaşlı ihtiyarın uyarısıyla aracını sağa yanaştırdı.
Aracın kapısını açan ihtiyar, biraz mahcup bir şekilde şoföre teşekkür etti.
Tam kapıyı örtüyordu ki, yeniden kapıyı aralayarak:
“Evlat kusura bakma, hakkını helal et. Seni de yolundan ettik. Yarın bir gün beni aldığın yerdeki sağdaki bahçeli eve gel de hakkın neyse ödeyim” dedi.
Şoför: “Amca lafımı olur, ne hakkı” diye cevap verdi.
Telaşlı ihtiyar son bir gayretle:
“Öyleyse o sağdaki bahçeme gel de sana meyvelerimden ikram edeyim, o bahçe benim” diyerek telaşlı şekilde yürüdü ve kayboldu.
Aracını ağır ağır süren şoför, birden o bahçeyi hatırlayıverdi.
O bahçeyi çok ama çok iyi biliyordu.
Cenazesi olan telaşlı amcaya bir türlü kendini tanıtamamış, ‘beni tanıdın mı?’ sorusu yönelterek cenazesi olan amcaya nostalji yapmayı uygun görmemişti.
Küçüklüğünde o bahçenin ağaçlarında gezinen, daldan dala atlayan günlerini hatırladı.
Bahçe sahibi telaşlı amcaya ağaç dalında yakalandığında yediği azarlar ve küfürler aklına gelmişti.
Bahçe sahibi telaşlı amca dalın başına taşlar yağdırır: “Yine mi sen lan, insene dalın başından gavurun piçi!” diyerek bastonunu dala sallardı.
Dala yetişemeyince bu kez yerdeki taşlara sarılır, dala doğru taş sallar ve:
“Size meyvelerimi yolmayın demiyor muyum ulan laftan anlamadık gobeller!” diyerek öfke saçardı.
Birkaç gün sonra meyvelerini yolan bu mahalle bebelerini kuytu bir yerde kıstırır, dövecekmiş gibi korkutur ve:
Evladım bak bir daha meyveleri yolmayın. Büyüsün yine siz yersiniz lan. Geçen gün daldan düştün de ayağını incitmedin mi? Geberecektin lan!” diyerek uyarırdı.
Bir anda çocukluğuna indi, uzaklara gitti…
Tüm bu düşüncelerden onu sıyıran bir araba kornası oldu.
Arkasındaki araç sahibi kornaya yüklenmiş ve ağır gittiği için yol açması istiyordu.
O zaman anladı aracı üçüncü viteste, yüksek devirde, düşük hızda kullandığını.
Hemen aracını direk üçten beşe attı ve hızlandı.
Yıllar geçmişti…
Kendisi büyümüş, koca adam olmuş, aracına aldığı telaşlı amca ise iyice yaşlanmıştı.
Ölüsüne rahmet, kendisine sağlık ve afiyet dileyerek yoluna devam etti.
Kooperatife kurban giden güzel bahçeli evi de rahmetle yâd etti…