İNSAN, eğitim-öğretim sürecinin tüm aşamalarını tamamlayıp iş hayatına atıldıktan sonra, bir başka deyişle yaş almaya, yaşlanmaya doğru dünü aramaya başlıyor. Geçmişine karşı duyduğu ilgi artıyor. Hatta tarihe merak sarıyor. Galiba ben de bu nedenle, bundan yaklaşık yüz yıl önce yaşamış dedem Bozalizade Abdulkadir Bey’in hayatını araştırmaya başladım hâlâ da onunla ilgili bilgiler toplamaya devam ediyorum.
Bu amaçla, büyüklerimden duyduklarımdan yola çıkıp tarih kitaplarının sayfalarında dedemle ilgili bilgilere ulaşmaya çalışıyorum. Büyüklerimden dinleyerek edindiğim bilgileri devlet arşivlerinde doğrulatmak için gerekli yazışmaları yürütüp ziyaretler gerçekleştiriyorum. Ayrıca dönemin tarihî kayıtlarına sahip çeşitli kurumlardan edindiğim bilgileri büyük bir titizlikle ben de kendi kayıtlarıma ekliyorum. Araştırdıkça daha çok bilgi ve belgeye ulaşıyorum. Bunlarla da yetinmiyor,imkânlar ölçüsünde dedemin yaşadığı mekânlara giderek o mekânların havasını solumaya, ulaşabildiğim bilgilerin peşinden gitmeye devam ediyorum.
Millî Savunma Bakanlığı arşivindeki kayıtlara göre dedem, 1918 yılının Haziran ile Aralık ayı arasında Azerbaycan’ın bağımsızlığı için Şimali Dağıstan, Derbent, Petrovsk harekâtlarına katılır ve 15 Eylül 1918’de Bakü’ye giren Türk birliklerinin en ön saflarında yer alır.
Kayıtlardan edindiğim bu bilgilerde geçen yerleri, Bozoklu Abdulkadir Bey’in savaştığı alanları görmek ve izini sürmek üzere 09 – 16 Ekim 2021 tarihleri arasında Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’ye gittim. Ne var ki pandemi dolayısıyla Rusya sınırları içerisinde yer alan Şimali Dağıstan, Derbent ve Petrovsk’a gitmem mümkün olmadı. Ancak dedemin Azerbaycan’da savaştığı dönemde, kitapta da yer verdiğim, bir Ermeni tarafından sırtından bıçaklandığı Haçmaz (Xaçmaz) Tren İstasyonuna gitme imkânım oldu. Tren istasyonu 1898 yılında inşa edildiği şekliyle aynen korunmuş. Burada,1918 yılında Azerbaycan’ın özgürlüğü için verilen mücadele hakkında birçok kişi ile görüştüm. Fotoğraflar çektim. Video kayıtları aldım. Bu tren istasyonunda görüştüğüm kişiler Osmanlı Ordusunun Ermeni ve Ruslarla yaptığı çarpışmaların Azerbaycan’ın özgürlüğünün kazanılmasın da önemli yeri olduğunu anlattılar. Bu gerçeği bir kez de bu topraklarda onlardan dinlemek benim için ayrı bir gurur kaynağı oldu.
Azerbaycan’da bulunduğum süre içerisinde birçok etkinliğe, toplantıya katılmanın ve kültürel faaliyetlerde bulunmanın dışında köy ve kasabalara giderek halkın yaşam koşullarını yerinde inceledim, Türkiye hakkındaki düşüncelerini kendilerinden dinledim. Bir haftalık gezimiz boyunca her gün ya bir etkinliğe katıldık ya da Azerbaycan’ın önemli tarihî mekânlarını dolaştık, çoğu zaman da bu mekânlarda dedem Abdulkadir Bozdogan’ın hatıralarını takip ettik. İzlenimlerimi sizlerle de paylaşmak isterim.
9 Ekim’de Bakü’de düzenlenen “Bağımsızlıklarının 30. Yılında Türk Devletleri Bilgi Şöleni” etkinliğine kısa bir süre katılma şansımız oldu. Sovyetler Birliği’nden ayrılan Türk devletlerinin bağımsızlıklarının 30. Yılının kutlandığı etkinlikte Azerbaycan Teknik Üniversitesindeki şölene Türk dünyasından çok sayıda akademisyen, asker, siyasetçi ve düşünce insanı katıldı. Bu vesileyle katılımcıların birçoğunun Türkiye hakkındaki görüşlerini alma fırsatımız oldu.
10 Ekim’de Bakü Uluslararası Kitap Fuarı’nı (Bakü Internatıonal Book Fair) gezdik. Fuara ilgi büyüktü. Azerbaycan yayıncılık dünyasının merakla beklediği fuarın onur konukları arasında olan Türkiye’nin ulusal anlamda Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından temsil edildiğini gördük. Mükemmel bir stant hazırlanmıştı. Ancak standda, Türkiye’nin yayıncılık hayatına damga vuran önemli eserlerin yer almadığına tanık olduk. Fuara gelen misafirlere temsil kabiliyeti düşük personel tarafından bilgilendirmeler yapıldığını üzülerek gördük. Hatta Mustafa Kemal Atatürk’ün “NUTUK” isimli eserini almak istediğini ifade eden bir Azerbaycan vatandaşına bu eserin bulunmadığının ifade edildiğine, kendisine Türk yemekleri ile ilgili “Foods Books” isimli İngilizce basılmış kitapçıklar verildiğine şahit olduk. Standdaki görevliye üzüntümüzü belirterek neden “Nutuk” yok diye sorduğumuzda; “Stantta yer alacak kitapları bakanlık yetkilileri belirliyor.” şeklinde yanıt aldık.
11 Ekim’de Bakü’de, sıcak bir sonbahar günü yaşanıyordu. Kiraladığımız araçla dedemin bir süre kaldığı, Bakü’ye yaklaşık 30 km mesafedeki Merdekan kasabasında bulunan Merdekan Kalesi’ne gittik. Kalenin sorumlusu Vidadi Emrullahoğlu ile görüştük. Vidadi Bey, tam bir Türkiye ve Mustafa Kemal Atatürk hayranı. Bize kaleyi gezdirdi. Sonra evine davet etti. Türkiye’yi ve Atatürk’ü uzun uzun anlattı. Atatürk ile ilgili okuduğu kitapları gösterdi. Sohbetimiz esnasında, “Türk dünyasının iki ismi var; birincisi Mustafa Kemal Atatürk, ikincisi ise Mehmet Emin Resulzade’dir.” görüşünü bizlerle paylaştı. Kaleden çıkarken Türkiye’den geldiğimizi işiten Azerbaycanlıların büyük sevgisiyle karşılaştık. Hele de Şah Rıza isimli bir Azerbaycan Türk’ünün Atatürk ile ilgili konuşması bizleri son derece duygulandırdı.
Aynı gün Bakü’de bulunan Atatürk Parkı’nı gezdik. Çok güzel bir park.Ne var ki parkta bulunan Atatürk heykelinin Atatürk’e hiç benzemediğini gördük. Türk Büyükelçiliğine çok yakın olan bu parka elçilik mensupları hiç uğramamışlar veya heykele hiç bakmamışlar. O heykelin, yeni yapılacak bir heykel ile hemen değiştirilmesi gerekmektedir.
12 Ekim’de dedemin sırtından bıçaklandığı Haçmaz (Xaçmaz) Tren İstasyonuna gittik. İstasyon 1918 yılındaki hâli ile aynen duruyor. Ancak dedemin bıçaklandığı evi tespit edemedik. Fotoğraflar çektik, video kayıtları aldık.
13 Ekim’de Türk Büyükelçiliğine gittik. Reksane Şullayeva ile görüştük. Büyük ilgi gördük. Daha sonra Atatürk Merkezinde Başkan Nizami Caferov ile randevum vardı. Kendisinin önemli bir toplantısının olması nedeniyle yardımcıları ile görüştük. Bize cumartesi günü için randevu verdi. Ogün döneceğimiz için görüşme imkânımız olmadı.Türkiye’ye geldiğinde mutlaka görüşeceğini iletti. Kendisine Bozalizade Abdulkadir Bey’in anı kitabını iletilmek üzere bıraktık.
14 Ekim’de, Bakü’ye 220 km uzaklıktaki Lahiç’e ayrıca etrafındaki köy ve kasabalara gittik. Burada, halkın yaşam biçimini bire bir keşfetme ve onların, Türkiye’ye karşı beslediği sevgiyi yerinde görme şansına nail olduk.
15 Ekim’de Azerbaycan’ın ünlü gıda pazarı Yeşil Pazar’ı gezme fırsatımız oldu. Ardından Elçibey ve Haydar Aliyev’in anıt mezarlarını ve Bakü Türk Şehitliği’ni ziyaret ettik. Türk şehitliğinde 1918 yılında Azerbaycan’ın bağımsızlığı için temsili düzenlenmiş binlerce şehit mezarı arasında memleketi Yozgat olan 37 şehit mezarı tespit ettim. Fotoğraflarını çektik.
16 Ekim’de yurda döndük.
SONUÇ olarak şunları söyleyebilirim ki Azerbaycan Türklerinin Türkiye’ye hayranlığı ve sevgisi anlatılmaz. Yaşanmalıdır.
Azerbaycan’a 3 yıl önce Azerbaycan Türk Büyükelçiliğinin düzenlediği 29 Ekim resepsiyonuna katılmak üzere gitmiştim. 3 yıl öncesine göre Azerbaycan’da ekonomik alanda büyük değişiklikler olduğunu gördük. Azerbaycan Türklerinin yaşam standartlarının arttığına sevinerek tanık olduk. Son Azerbaycan-Ermenistan savaşının kazanılması halka yüksek moral vermiş… Halkın kendine güveni gelmiş… Tüm bunlar seyahatin olumlu yanları…
Bizim için olumsuz yanı ise kendi ekonomik durumuz ile ilgili… Türk lirasının içinde bulunduğu durum, Azerbaycan manatı karşısında yürekler acısıdır. 1 manat için ödenmesi gereken para yaklaşık 6 TL’dir. Dolayısıyla Azerbaycan’a gitmek artık bizler için çok pahalıdır. Alışveriş yapmak bir tarafa su içerken bile insan düşünüyor. Bu seyahat Türkiye’nin ekonomik sıkıntısı konusunda, yazık koskoca Türkiye bu hâllere mi düşecekti dedirtti…