Hz. Ali (K.V)de şöyle rivayet etmektedir: "Ben Rasülüllah (s.a.v.)'in yanında otururken bir adam ona; “Ya Rasülellah! Ramazan ayından sonra hangi ayda oruç tutmamı emredersiniz?” deyince Rasülüllah (s.a.v.);"Ramazan ayından sonra oruç tutacaksan Muharrem ayından tut! Çünkü O' Allahın ayıdır.O Ayda bir gün vardır ki,Allah bir kavmin tövbesini o günde kabul etti ve diğer bir kavmin tövbesini de o günde kabul edecektir."buyurdu.
Bu ayın ilk on günü oruç tutan kimsenin Cenabı Hak o sene ömrünü bereketlendirir, uzatır."  Muharrem ayının birinden onuna kadar 10 gün oruç tutmak ve 10. gün oruç tutmak ve 10. gün aşure pişirmek faziletli ibadetlerdendir. Bunu yerine getirenlerin Hz. Hasan ve Hüseyin Efendilerimizle Cennete girecekleri ümit edilir. 
Âşura Günü Muharrem’in 10. günüdür. Âşura Gününün Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kutsiyetini arttırmıştır. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir.
Hicrî Senenin ilk ayı olan Muharrem ayının 10. günü Âşura Günüdür. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşura Gününün de diğer günler içinde daha mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır.
Âşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan “On geceye yemin olsun” ifadelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz. Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem’in Âşurasine kadar geçen gece olduğu beyan edilmektedir. Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.
Bugüne “Âşura” denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Hadis kitaplarında geçtiğine göre ise, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir. Hz. Âişe’nın belirttiğine göre, Kabe’nin örtüsü daha önceleri Âşura gününde değiştirilirdi.
Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı.
Nitekim, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam Medine’ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi. “Bu ne orucudur?” diye sordu. Yahudiler, “Bugün Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler. Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam da, “Biz, Musa’nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz” buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti
Bu hususta Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir: “Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah da buna uygun hareket ediyordu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı.” ‘(Buhari, Savm: 69.).
 “Âşura Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına kefaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum.” Bîr hadiste: “Her kim Aşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder.” Buyrulmuştur. Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Âşura Gününe denk getirmemek için, Muharrem’in dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye edilmiştir.