Bütün şarkılar beni anlatır anne. Bilirim bütün türküler yüreğine yaslanır…
    Kırılan pencerem, kopartılan uçurtmam ve ben asla unutmam; çalınan çocukluğumu anne…
    Yanımda olmadığın gecelerin ve sensiz çakan bütün şimşeklerin korkusunu içime attım. Mis kokunun özlemi her gece başımı yastığa koyunca çıldırtsa da, hiç ağlamadım.
    Sensiz geçen öksüz yıllarımın hesabını kimselerden sormadım.
    Boyuna başımı ve hıçkırıklarımı sakladım karanlıklara. Ben yaramı görünür yerlere asmadım anne…
    Tahmin edemezsin anne kafamda kaç cinayet işlediğimi. Bütün acıları içime attım, sırtıma yüklemedim. Kimselere göstermedim, sergilemedim. Ah! Anne, içimdeki boşluğu dolduramıyorum…
    Gitmeseydin, terk etmeseydin, hep sevseydin ne ziyanı vardı anne? Çocukluğumun masum parmaklarından tutsaydın, beni böyle yapa yalnız bırakmasaydın, korkularımda çocuk başımı ak göğsüne yaslayıp, saçlarımı bir kez okşasaydın ne ziyanı vardı anne? Ne ziyanı?
    Madem gidecektin neden doğurdun beni anne? Gözlerin çağırmıştı ya beni, hani kalbinde, hani gönlünde tahttım, biriciktim, yavrundum anne? Hani niye yoksun şimdi? Çok mu ağır geldim sana daha altı yaşında? Susma konuş be anne?
    Melekler çocukları görürmüş gökyüzünden, melekler çocukların yanından hiç gitmez, severmiş ellerinden. Sahi anne sende beni sever miydin çocukken? Çünkü babama sorardım hep seni ben; “o bir melekti oğlum” derdi…
    Melekler aslında hiç gitmezmiş, “sana görünmez ama o seni görür” derdi de babam ondan soruyorum anne.
    Aslında sen hiç gitmedin değil mi anne? O karanlık gecelerimde, o acımasız gök gürültülerinde hep yanı başımdaydın değil mi anne?
Ezanlar okunuyor minarelerden
Kuranlar okunuyor minberlerden
Dualar okunuyor yüreklerden
Ezanlar okunuyor anne senin için…
    Daha çocuk yaşta kaybetmişliğin sinmiş bir tarafı var kalbimde. Daha doğarken birkaç sıfır yenik başlamışlığın tedirginliği, korkaklığı çengelli iğne olmuş girmiş kalbime.
    Ancak sen anlarsın halimden, sen tutarsın bir tek sen ellerimden anne.
    Ey! Anne, mesken tuttuğun kır bahçelerin bilmez misin ki gözlerimden, yüreğimden çağlayan yaşlarla sulanmakta, bilmez misin ki ciğerim parça parça olmuş dile gelmiş, hala görmez misin ki cennetin saydığın; o Kafdağı’nın ardındaki bahçelerinin, yeşil saydığın her bir boyu gözlerimden, yüreğimden, içimden akan gözyaşlarımla yeşil, gözyaşlarımla çayır çimen.
    Ey! Anne, bak bir daha ağlamam, bak bir daha söylemem; eee gel artık, eee duy artık anne, bu sana son çağrım, son ağlayışım anne sonra bana sakın kızma cennetimi kuruttun diye, çünkü bende akacak bir damla dahi yaş kalmadı gözlerimde.
    Aç koynunu aç anne ben geliyorum…