TOPLUMDA her yaştan insanın bildiği bir söz vardır: "Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek

Yaşanan kötü olaylardan şu daha kötü, bu daha iyi diye tercihte bulunmak ya da bulunmaya mecbur bırakılmak. Oysa kötü, mutlaka kötüdür. Kötünün iyisi olmaz. 

Bir önceki yazımda Ataşehir’de, bir kadının elini kolunu, ağzını bağlayıp evi ateşe veren caniyi yazmıştım. Araya bir elimizin parmak sayısı kadar gün girmeden, öz yeğenine defalarca tecavüz eden bir dayının cezaevinden tahliye olduğu haberi eklendi. Tecavüzcü dayı; ailesi, yakınları tarafından davul zurna ve halayla karşılandı. Bir başka şahıs kaçırdığı kıza tecavüz esnasında telefonla arayan annesine “Şu anda kızınıza tecavüz ediyorum.” diyerek bir kadının hayatını karartıyor. Kız, intihar teşebbüsünden sonra felç kalıyor. Annesi ve avukatı, yakınları tarafından tehdit ediliyor. Korkusuzlar camiasının neden olduğu bu kötü olayların hangisi daha iyi, hangisi daha kötü diye seçim yapmak mümkün mü? “Beterin beteri var.” diyerek kötünün iyisi diyebilir miyiz bu olaylardan herhangi birine? 

Bu olaylara toplum olarak alışmamalı, kötünün iyisi diye kabullenmemeliyiz. Kötü olayların yaşanmasını engellemek, hükumetin asli görevleri arasındadır. Engellenmesi için gereken çabayı gösterdiklerinden şüphem yok. Ancak, özellikle kadınlara yönelik taciz, tecavüz, cinayet gibi suçlarda, yasaların yetersizliği ve yasaları uygulamadaki farklı yorumlar, suçluların elini kolunu sallayarak toplum içinde yaşamalarına, yeni suç işlemelerine adeta davetiye çıkarmıyor mu? Kadınların eşit, özgür yaşamlarını güvence altına alan uluslararası "İstanbul Sözleşmesine" atılan imzaya sahip çıkmak, İstanbul Sözleşmesini uygulamak, kadınları korumak ve yaşatmak için en önemli adımdır. 

TC. Vatandaşlarının yasalar önünde eşit olduklarını kâğıt üzerinde bırakmadan, her yaştan insanın can ve mal güvenliği sağlandığı anda, yaşanan her kötü olayın ardından "Beterin de beteri var." sözüne alışmamız da gerekmeyecek. Çünkü alışmak kabullenmektir, alışmak susmaktır, alışmak teslimiyettir.

Kabullenmek suçluları cesaretlendiriyor, başka suçların işlenmesine neden oluyor. Bunun en son örneği, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun annesine yönelik sözsel saldırıdır. Bakan Soylu'nun, uzun süredir hastanede tedavi gören annesi ile fotoğrafını sosyal medyada paylaşmasının ardından, ahlak sorunu oldukları tartışılmaz bazı kişiler, Bakan Soylu’nun annesine küfür ve hakaret yağdırdı. Hiç kuşku yok ki ahlak sorunu olan bu insanlara bu eylemi yapma cesaretini veren en büyük neden, T.C. kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım’a sosyal medyadan ağır hakaret ve küfür edenlerin cezasız kalmasıdır.

Bir insanı sevmek zorunda değilsiniz; bir insana görevi, makamı nedeniyle sempati duymayabilir, hatta nefret de edebilirsiniz. Ama "Cennet; annelerin ayaklarının altındadır." hadisiyle kutsanan bir anneye küfür etmek; bir anneyi, bir kadını katletmekle aynı oranda suçtur. Ve ne yazık ki bu suçu işleyenlerin de annesi, kardeşi, eşi var.

Bu konuda hükümetin, muhalefetin, tüm kurul ve kuruluşların gerekli adımları, ivedilikle atmasının zamanı geldi de geçiyor. 

Toplum olarak alışmamız istenen, insana yönelik fiziki, sözlü hiçbir saldırıya alışmayacağız. “Beterin beteri var." hiç demeyeceğiz.