ALIŞKANLIK insanı tutsak eden bir davranıştır. Amos Parrish’in deyişiyle; “Alışkanlık, anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir.

Alışkanlıklar uzun yıllara dayanır. Yapıla yapıla insanın benliğine sinsice yerleşir. Benliğimizi sardığında bir parçamız olur artık. Bu nedenle, “Alışkanlıkları kırmak, demiri kırmaktan daha zordur.” 

Alışkanlıklar iyi ve kötü olmak üzere iki öbekte toplanır. İnsanlık için sorun olan kuşkusuz ki kötü alışkanlıklardır. Sigara, alkol, uyuşturucu gibi zararlı madde alışkanlıkları bu türdendir.

Alışkanlıklar küçük yaşlarda başlar. Bu nedenle ana babalar, “Ağaç yaşken eğilir.” sözü uyarınca çocuklarına zamanında iyi alışkanlıklar kazandırmaya çalışmalı; onları kötü alışkanlıklardan uzak tutmalıdırlar. Yoksa, “Son pişmanlık fayda etmez.”

Alışkanlıklar üzerinde çevre koşullarının önemli bir etkisi vardır. Çevresel etkenler insanı kötü alışkanlıklara yönlendirir. Yoksulluk da varsıllık da kendi çerçevesinde alışkanlıklar oluşturur kişilerde. Yoksulların içinde bulundukları sıkıntılar, varsılların eğlenceye düşkünlüğü ve lüks yaşam biçimi, kötü alışkanlıklar kazanmalarına neden olabilir.

Alışkanlıkların edinilmesinde arkadaşların payı yadsınamaz. Hemen her gün bir arada yaşadığımız arkadaşlarımızın üzerimizde büyük bir etkisi vardır. Eğer kişiliğimiz güçlü değilse, irademiz zayıfsa, öz denetimden yoksunsak başkalarının etkisinde daha kolay kalırız. İşte arkadaş seçimi bu noktada önem kazanmaktadır. Güzel özellikler taşıyan arkadaşlara sahipsek sorun yok. Ama ya arkadaşlarımız kötü alışkanlıklara sahipler ya bize iyi görünüp saman altından su yürütüyorlarsa?.. İşte o zaman sorun büyük demektir. Bu nedenle ana babalar, çocuklarının arkadaş seçimlerine de özen göstermelidirler.

Kötü alışkanlıkların yarattığı tutsaklık, insanı akıl almaz davranışlara yönlendirir. Gazetelerde, televizyonlarda, sosyal medyada bu tutsaklığın insanları ne duruma getirdiği konusunda pek çok haber izliyoruz. Örneğin uyuşturucu batağına saplanıp para bulmak için ana babasının boğazına sarılanlara, hırsızlık ve soygun yapanlara, hatta cinayet işleyenlere tanık oluyoruz. Tüm bunlar, alışkanlıkların beynimize taktığı kelepçeyi kırıp atamayışımızdan kaynaklanmıyor mu?..

Kötü alışkanlıkların bizi tutsak etmesine izin vermemeliyiz. Bunun yolu sağlam bir iradeden geçer, öz denetim (otokontrol) gerektirir. Çünkü öz denetim; bir amaca ulaşabilmek için kişinin tepkilerini, davranışlarını ya da yönelme eğilimini denetleyip kısıtlamayı sağlar. Öz denetimden yoksun birinin alışkanlıkların tutsaklığından kurtulması olanaksızdır.

Kişi kişisel gücüyle kötü alışkanlıklardan kendini kurtaramıyorsa bu konuda hizmet veren kurumlardan yararlanmayı denemelidir. Yoksa alışkanlık sarmalından kurtaramaz kendini. Giderek daha da batar, içinden çıkamaz duruma gelir. Dolayısıyla hem kendine hem de çevresine zarar verir.

John Dryden; “Önce biz alışkanlıklarımızı oluştururuz, sonra da alışkanlıklarımız bizi oluşturur.” diyor. Gerçekten de öyle. Burada önemli olan, olumlu alışkanlıklar oluşturabilmemizdir. Tutsağı da olsak bize bunlardan zarar gelmez. Ama olumsuz alışkanlıklar oluşturur ve bunların tutsağı olursak bizi kötü bir gelecek bekliyor demektir.

İyi alışkanlıklar edinmeye çalışalım. Kötü alışkanlıklardan kaçınalım. Bunun için iyi arkadaşlar edinelim. İrademizi kötü alışkanlıklara tutsak etmeyelim. Öz denetimimizi hiçbir zaman yitirmeyelim.