ELİNDE bir keser. Ahır ve kümesin kapılarını tamir ediyordu. Bir ara anasına seslendi:
-Ana apış emminin oğlu çavuşun düğünü için götürdüğün sarı tavuk var ya, geri gelmiş.
Anası elindeki yün eğirdiği, kirmeni bir kenara bırakarak. Halimin yanına geldi şaşkınlıkla gülümseyerek:
-Vıııyh!… hele solediler de inanmamıştım dedi.
Halim daha çok şaşırarak:
-Hayrola ana ne oldu?.. dedi.
Anası:
-Çavuşun duğunü için. Gonu gomşunun gotürdükleri hediyelik. Tavuh, Gaz, Culuhların (Hindi) ayahlarının bağlı iplerini çözerek ahıra salmışlar. Ahırın arka duvarın deliğini kapatmayı da unutmuşlar. O gadar hediye olarak gelen yolluh. (Hediye) Tavuhlar culuhlar açık olan o delikten çıharah hepside , geri evlerine getmişler. Gotürenler geri gotürmüş, gotürmeyenlerinki de galmış.
Halim şaşırarak ve birazda tebessüm ederek:
-Hepsimi çıkıp gitmiş?. Kaç taneymiş?.. dedi.
Anası:
-Yüzden fazlaymış.
Halim:
-Ooo bayağıda çokmuş.
Anası sıcağı sıcağına onlarında geri gelen tavuğu kastederek:
-Oğlum o gelen tavuğu yahala da ayağını bir iple bağla. Ben hemen gotürüp de geleyim. O tavuh onların gısmeti… Biz yolluh olarak onlara verdik. Bizden çıhtı çıhıştı, diye.
Sarı tavuğu oğluna yakalatarak düğün evine götürdü.
Halimde evlerinin. Siyecini, kapısını, penceresinin tamiratlarını bitirerek. Cuma namazı için abdest tazeledi, Namaza gitti. Oradan da. Cami cöma atıyla birlikte. Apışın oğlu çavuşun düğünü için bayrak kaldırmaya gittiler.
Köy imamının okuduğu dualarla ve bolca Salavat okuyarak. Dört beş metrelik uç uca eklenen sırık direkle. Ucuna takılan Te.. şeklindeki ağaca. Sağlı sollu takılı bayraklar.
Oğlanı temsil eden Yeşil bayrak. Bir diğer tarafta takılı. Kızı temsil eden Kırmızı ortasına da ay yıldızlı bayrağımızı köyün her tarafından görünecek bir şekilde gökyüzüne doğru diktiler.
Te şeklinde dikilen bayrağın. Her iki uçlarına da bir Elma ve bir baş Soğan taktılar.
Elma tatlı günlerde. Ve Soğan da acı günlerde. Gelinle damadın bir olmalarını simgeliyordu…
Akşamın karanlığında. Evin tandırlığına kına yakmak için toplanan kadınlar, kızlar. Çiçeği burnunda allı pullu, gelinler gülüşüp oynaşıyorlar.
Bir kaç tane gaz lambalarıyla yarım yamalak aydınlatılan tandırlıkta. Yaptıkları hareket ve çıkardıkları gürültüleriyle düğün evini kaynatıyorlardı. Kalabalıktan bir ses:
-Hadi Melahat abla… al eline defini de. Şu gelinleri gızları bir oynatalım. Gerçi senin definin!… önünde herkes oynayamaz ya!... Olsun, dendi.
Oyun oynamak için ayağı kaldırılan gelinler. Kaynanalarından izin aldılar.
Şıngır şıngır oynadılar. Kimi gelinler de oynamayı beceremedikleri için
“Yerimiz dar…” dediler.
Melahat ablaları elindeki defi gümbür gümbür vuruyor.
Hiç ölmeyecekmiş gibi. Ahi retten bi habersiz. Bir taraftan da türkü söyleyip düğüncüleri coşturuyordu.
Nanilliim… elma attım karşıya.
Yuvarlandı gitti çarşıya.
Şu Yozgat’ın kızları.
Birer tabak turşuya.
Naniilliim…
Dön dön dönelim.
Sırtı sırta verelim.
Anası gurban olsun.
Şıngırdayan ellere.
Aleeeheeeyy… diyerek de.
Hep bir ağızdan tempo tutuyorlardı.
Kalabalıktan bir ses nidalandı:
-Muallimler geliyo Muğallimler (öğretmen) geliyo, dendi.
Düğün evinde bulunan öğrenciler. Kapana kısılmış gibi kaçacak yer, girecek delik aradılar.
Çünkü Öğretmenleri öğrencilerine:
“Siz derslerinize çalışmıyorsunuz” diye.
Düğüne gitmeme cezası vermişti.
Kel gozelin oğlu Cengiz’de panikledi. Bir türlü kaçamayıp. Saklanacak yer aradı bulamadı.
Aklına gördüğü, yufka ekmek ettikleri yer tandır geldi. Tandırın üzerinde bulunan kara sacı kaldırarak tandırın içine atladı.
Sacı tekrar üzerine kapatarak beklemeye başladı. Kulağıyla da konuşulanları dinliyordu.
Öğretmenler içeri buyur edildi oturmaları için yerler gösterdiler.
Annelerinin bacakları arasına saklanan öğrenciler daha fazla dayanamayıp kendilerini ele verdiler.
Kimileri tandırlığın höllüğünden çıktı. Kimisi de buğday çuvallarının arasından çıktı.
Cengiz’de çok bunalmıştı bir an evvel o karalı isli tandır kuyusundan çıkması gerekiyordu.
Elleriyle yavaşça tandırın sacını kaldırarak dışarıya çıktı.
Öğretmenleri her tarafı kap kara tanınmaz bir halde kara küle belenen Cengiz’i görünce:
-Orada kara hayalet vaaaar… diyerek korkudan attığı çığ lığlıkları düğün evini inletiyordu.
Bu kargaşadan yararlanan Cengiz kaçarak eve geldi.
Düğüncüler kara hayaletin kim olduğunu söylemediler.
Cengiz’inde işine geliyordu çünkü tanınmadığı için yeni bir ceza almadan kurtulmuştu.
Bir diğer taraftan da köyün delikanlıları harman yerine getirdikleri bağ çubuklarıyla kocaman bir alev çıkartan ateş yakarak Osmanpaşalı davulcusu Hasanla Alcı köylü zurnacı Karaca'nın çaldıkları davul zurna sesiyle. Sin sin oyunu oynuyorlar.
Bir taraftan da silah atarak sanki bir birleriyle yarış ediyorlardı.
Hafızın silahı hiç tıkanıklılık yapmayarak herkesin dikkatini çekiyordu.
***
Kurban bayramınızı tebrik eder, Rabbimden hayırlar getirmesini dilerim.
Selam ve dua’larımla.