Cumhuriyet döneminin siyasi hayatında, Adalet ve Kalkınma Partisi dönemi,  bir kısım siyasi becerileri de tanıdığımız bir dönem oldu. Başta merkez yapılanmalar olmak üzere iktidar partisine alternatif olabilecek ya da ondan oy kapabilecek girişimlerin doğmadan bitirildiği siyasi manevralar yaşadık. Böylelikle Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi,  onu seven ve icraatlarını  beğenen insanların  oyu kadar “ ona vermezsek kime oy vereceğiz?” diyen insanların oylarıyla hep iktidarda kaldı.
Parti için muhtemel tehlikeler ustaca hamlelerle sona erdirildi. Örneğin Numan Kurtulmuş’un HAS Partisi ya da Süleyman Soylu’ nun Demokrat Partideki çıkışı bünyeye katıldı. Parti içindeki çıkışlar, ya  yaratılan siyasi beklentilerle  ya da Fethullah Gülen sempatizanlarına yapılan paralel yapı operasyonunda olduğu gibi bastırmalarla sona erdirildi. Sayın Mansur Yavaş’ın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanması ile başlayabilecek milliyetçi-cumhuriyetçi girişim seçim gecesi sona erdirildi. Süreç içerisinde rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatı da iktidar  partisinin tabanından oy alabilecek Büyük Birlik Partisi’ni akamete uğrattı. Saadet Partisi tabanı ise Adalet ve Kalkınma Partisi için her zaman yedek pil görevi üstlendi. Muhalefet partilerinin düşük profilli siyasi  çalışmaları da hep iktidar partisine yaradı.  Yaklaşık on beş  yıldan beri yaşanan bu süreçte Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi öngörüleri ve hamleleri hep kazandı. Bir kez daha söylüyorum bu anlamda Cumhurbaşkanı’nın siyasi dehasına ve yeteneklerine saygı duymak gerekir. 
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin  tüm bu  siyasi  ön tıkamalarına rağmen siyasetin dinamik dünyası da hiç boş durmuyor. Temsil edilmediğini düşünen siyasi bloklar, partisinin çalışmalarını yetersiz bulan C.H.P. ve M.H.P’li insanlar, iktidar partisinin özellikle sistem değişikliği sonrasında kendisini kuşatacağını düşünen kesimler arayış ve umutlarını sürdürüyorlar. 
İşte bunlardan sonuncusu ve siyasi dengeleri derinden etkileyebilecek girişim, M.H.P yönetiminin değişmesi girişimi. Muhalefet hareketinin başarı ihtimali   Devlet Bahçeli ve onun çalışma arkadaşları için sadece siyasi emeklilik anlamı taşırken Adalet ve Kalkınma Partisi ile Recep Tayyip Erdoğan için sistem değişikliğinin gerçekleşmemesi, aşağı inişin başlaması ve nihayet siyasi çöküş tehlikesi doğurabileceğinden Ak Partinin M.H.P’ye ilgisi had safhaya varmış durumda. Bu nedenle M.H.P.’deki muhalefet hareketinin engellenmesi Bahçeli’den daha çok iktidar partisini ve Cumhurbaşkanı’nı ilgilendiriyor. Son günlerde izlediğimiz şu anki M.H.P. yönetimi ile  Adalet ve Kalkınma Partisi - Erdoğan yakınlaşması hem garip hem de manidar görünüyor. Tam da bu noktada akla şu ihtimal geliyor. Başkanlık sistemi oylaması için T.B.M.M.’de  ihtiyaç duyulan oylar, Parti içi muhalefet sopası ile ve özellikle yargıdan gelecek kararlarla korkutulan M.H.P.’den mi gelecek? Şimdi ki M.H.P. yönetiminin kıpırdayacak yeri kaldı mı? Söylemde sert eylemde uyumlu olan Bahçeli bir kez daha imdada mı yetişecek? Biz siyaset satrancının bir sonraki hamlesini düşünürken Cumhurbaşkanı Erdoğan on sonrasını mı düşünüyor?
M.H.P.’deki parti içi yönetim çekişmesinde son günlerde yaşanan baş döndürücü hukuki süreci  özetleyelim.  
Parti tüzüğünün değiştirilmesine yönelik kurultay çağrısı için M.H.P. delegelerinin imzaları genel merkeze teslim edildi. 
Genel merkez bu başvuruya karşı hiç bir işlem yapmadı. 
Yargı yoluna başvuran muhalefet adaylarının davasına bakan Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi,  talebi haklı görerek çağrı heyeti oluşturulmasına ve kurultayı toplamasına karar verdi. 
Bu karar M.H.P. Genel Merkezi tarafından temyiz edildi. 
Kurultayın toplanması için mahkeme kararının kesinleşmesine gerek olup olmadığı konusunda iki farklı cepheden iki farklı hukuki açıklamalar yapıldı.
Çağrı heyeti 15. Mayıs.2016 tarihini Kurultay günü olarak belirledi. 
Tosya ve Gemerek mahkemelerine başvuran iki M.H.P. delegesi  kendi başvurularına ilişkin olmak üzere tedbir kararı aldı. 
Ankara 25. İcra Müdürlüğü ihtiyati tedbir kararının infazı işlemlerini yürüttü. 
İcra müdürlüğünün işlemlerine karşı yapılan şikayet başvurusu üzerine Ankara 2.İcra Hukuk Hakimliği işlemleri iptal ederek Kurultayın yapılmasına bir engel olmadığını Cuma günü öğleden sonra açıkladığı kararı ile  belirledi. 
Mesai saati biterken Gemerek Mahkemesi ihtiyati tedbir kararının devam ettiğini açıkladı. 
İcra müdürlüğü,  ne yapacağını bilemedi. 
Sonunda Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yönelik bir yazı yazarak mahkeme kararının uygulanma biçimini belirtti ve olaya yön verdi. 
Kurultay günü Büyük Anadolu Oteli’nde toplanmak isteyen  muhalefet adayları, on binlerce partili ve  yüzlerce delege polis barikatı  ve tomalarla karşılandı. Genelde toplantı nizamını ve güvenliğini  sağlamakla görevli polis,  aldığı emirle toplantının yapılmaması için her türlü  tedbiri aldı.  
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinde temyiz incelemesinde bulunan dosyada bugüne kadar onama ya da bozma yönünde bir karar çıkmadı. 
Gelinen nokta da durum şudur;
 M.H.P.’nin mevcut yönetimi kendi belirlediği delege çoğunluğunun muhalifleri desteklemesi noktasına varan ölçüde inisiyatifini ve  meşruiyetini yitirmiştir. Partinin tabanı da çok büyük ölçüde parti içi  muhalefeti gözlemlemektedir. M.H.P. Genel Merkezi yönetimi, parti içinde  iktidarda kalmak için Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhurbaşkanı ile iyi ilişkiler içerisinde kalmak zorunluluğundadır. 
M.H.P.’deki muhalefet hareketi, oluşturduğu enerji ile parti sınırlarını aşan ölçüde ilgi odağı olmuştur. Bu nedenle rahatsız ettiği kesimler ve bundan sonra atacağı adımlar açısından şu gerçeği görerek hareket etmelidir:
-Karşılarında artık sadece M.H.P. Genel Merkezi yoktur ve olay Genel Merkezi aşmıştır. Bu nedenledir ki Genel Merkez’de mücadeleyi büyük ölçüde başkalarına bırakır hale gelmiştir. 
-Karşılarında artık Adalet ve Kalkınma Partisi de vardır. Çünkü oynattıkları taşlar herkesten önce bu partiyi ilgilendirmektedir. 
-Karşılarında Cumhurbaşkanı da vardır. Çünkü bu hareketin önü alınamazsa Recep Tayyip Erdoğan’ın,  partisinden başlayarak saraya kadar uzanan bir yıkımla karşılaşma tehlikesi vardır. 
-Karşılarında artık devlet vardır. Yasama çoğunluğunu ,  Yürütme erkini elinde bulunduranlar ve Yargı makamları ne pahasına olursa olsun, el birliği ile  hukuk kurallarına bağlı kalarak ya da hukuk kurallarını kullanarak bu hareketi durdurmak istemektedir. Çünkü devlet gücünü bugün için elinde bulunduranları tehdit eder bir algı vardır. 
Muhaliflerin tüm bu güçlerle baş edebilecek  ellerindeki yegane güç, Milletin gücüdür. Kurultayın bundan sonraki süreçte kolaylıkla toplanabileceğini ve M.H.P Genel Merkez yönetiminin kurallara uygun biçimde nezaketle devredileceğini beklemek iyimserlik olur. Meral Akşener’in, Ümit Özdağ’ın, Sinan Ogan’ın, Koray Aydın’ın ve diğer adayların ancak Milli iradeyi arkasına alan ve yüzbinlerce insanı Ankara’ya getiren tavrı  sonuç doğurucu olabilir.