Adı bile yoktu.
    Zaman kıyamet, yıl bir önem taşımıyordu.
    Her yerde kızıl bir mevsim yanıyordu.
    Kuşlar kanat çırpmıyor, ağaçlar çiçek açmıyordu.
    Bir düşün içerisinde esmer ve kızıl iki insan kayboluyordu.
    Şehir yoktu, ülkeler yoktu, dünya yoktu.
    Adı belli olmayan bir gezegende kızıl bir kadın ve esmer bir adam kıyamet yaşıyordu.
    Çıkardığı ses kadının bir melodiydi ama şarkı değildi.
    Adamın boğuk sesi taşları un ufak ediyor, kadının sesine karıştığında barutsuz çığlık oluyordu. Sesin ucunda süngü vardı, kıyameti ortadan ikiye bölen bir gümüş yansımasıyla bütün öyküleri kesiyordu.
    Gün ve gece yoktu.
    Zaman ölüm, saatler akrep yelkovan ekseninde değildi.
    Her yanda kıyamet çanları çalıyor, canlı cansız ne varsa adı belli olmayan ölüm zamanında sağır ediyordu.
    Göz göze değmiyor, alabildiğine siyah, alabildiğine uçsuz bucaksız; kör ufuklar çoğalıyordu.
    Adam bir girdabın içerisinde kadını arıyordu. Parmaklarını uzatıyor, dokunamıyordu.
    Gözyaşı değildi düşen ateşe, sabır değildi, güz değildi adı bile yoktu, mucidi yoktu, henüz keşfedilmemiş ince bir ağrıydı.
    Kadın kızıl saçlarını gördü bir girdabın içinde tutuşurken, bir de adamın parmaklarını. Adamın sadece parmakları vardı ve arkasında gözleri kör eden bir toz bulutu.
    Kadın ağlıyordu, toza düşen gözyaşı değildi, ince bir ağrıydı.
    Birden toz bulutu yerini kıyamet çığlığına bıraktı.
    Kadın parmaklarını göz pınarlarına götürdü uzun zamandır hissetmediği ıslaklığı fark etti ve parmak ucunu adama uzattı.
    Girdabın içerisinde bir çift gümüş süngü çınladı ve bir daha asla paslanmayacak aşk zamanı doğdu.
    Bütün ufuklar bir damla gözyaşıyla kızıla dönmüş, adı eskiden güneş olan Tanrı, sevgi gezegenini sonsuza kadar altın sarısı sabırla donatmıştı.
    Esmer adam ve kızıl kadından yeniden tepeler, dağlar, nehirler, okyanuslar ve kuşlar yaratmıştı.
    Sabır ve umuttu bir girdabın en kuytusunda gün ışığına kavuşan.
    Büyük bir aşktı adamın yeniden doğmasına, kadının kurtulmasına sebep.
    Umudunuz ve sabrınız bir girdabın içerisine düşse de aramaktan ve yanmaktan asla vazgeçmeyin.
    Kadın kızıl saçlarını gördü bir girdabın içinde tutuşurken, bir de adamın parmaklarını. Adamın sadece parmakları vardı ve arkasında gözleri kör eden bir toz bulutu.
        Kadın ağlıyordu, toza düşen gözyaşı değildi, ince bir ağrıydı.