ADI tam, uygulamada ise ne olduğu belli olmayan 17 günlük tam kapatmada duygularımız bin çeşit. İşe gitmek zorunda olanların virüse yakalanma korkusu, “Evde sıkıldım.” diyenlerin evden çıkarsa ceza yeme korkusu, evden çıkamayanların salon, oda, mutfak, banyo arasında döngülü yaşamaya çalışırken hissettiği mahkumiyet duygusu. Bir şekilde coronaya yakalanmış hastaların iyileşmeme korkusu, hastalığın hastaneye düşürdüğü insanlarda ölüm korkusu. Hasta olmayanların, hastanede kalan yakınını bir daha görememe korkusu. Hastalıktan kurtulanların sevinç ve şükür duygusu. Turistlerin ülkemizde rahatça gezip denize girebildiği tam kapanma günlerinde, T.C. vatandaşlarına “Sen Türksün, onlar turist, sen giremezsin.” denilmişti. Vatandaşlarımızın duygusal olarak kendilerini kötü hissetmesi, virüs taşıyan ve bulaştıran sadece Türklermiş gibi bir algı yaratılması da tam kapanma döneminde yaşadığımız duygular arasında.
Kendi vatanına, kendi toprağına, kendi denizine yabancı Türkler.
Baharı müjdeleyen Hıdrellezi pencerede karşılamanın, Ramazan Bayramı’nı büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden, telefon kamerasından öperek geçirmenin üzüntüsü, özlem duygusu. 
Biz üzgün!
Biz mutsuz!
Biz çaresiz!
Biz endişeli!
Biz yalnız!
Biz yorgun!
Biz aç, açık!
...
Ya siz, siz hangi duyguyu yaşıyorsunuz siyasiler?
Kültür ve Turizm Bakanı çok iyi mesela.
Otelleri, turizm tesisleri olan bakan, corona virüs günlük vaka sayısını 17 Mayıs’tan sonra 5 binin altına düşürmeyi hedeflediklerini, turizm rezervasyonlarını buna göre yapacaklarını söyledi. Bakanın bu açıklamasına bakılırsa amacın virüsü bitirip kendi vatandaşını rahatlatmak değil; turiste virüssüz bir Türkiye sunmak, turizmi hareketlendirmek olduğu anlaşılıyor.
Bizim iyileşmemiz, turistlerin hastalanmaması için isteniyor yani.
Test sayısı 200 binlerde iken 60 bin yeni vaka sayısını, test sayısını yüzde 50 oranında düşürüp yeni vaka sayısının da 20- 30 bin bandına çekilmesi tartışılırken bir haftada vaka sayısının nasıl 5 bine ineceğini sormak hepimizin hakkı değil mi? Vaka sayısını bu kadar hızlı düşürme formülü varsa, salgının ilk gününden itibaren neden uygulanmadığını Sayın Bakana sormak gerekmez mi? 
Dışişleri Bakanı da çok iyi mesela.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile Almanya Dışişleri Bakanı Maas toplantısının ardından bizim bakanımız diyor ki: "Turizm sezonuna güvenli bir şekilde girebilmek ve vatandaşlarımızın güvenliği için bazı tedbirler aldık, turistin görebileceği herkesi mayıs sonuna kadar aşılayacağız."
Gülsek mi, kızsak mı, ağlasak mı?
Turistin göreceği herkesin aşılanmasının nedeni de yine vatandaşımızın sağlığını korumak değil, turistin hastalık kapmamasını sağlamak.
Kendi ülkemizde yabancı gibiyiz!
Ve biz yabancılar ölüyoruz!
Yıllardır havayı, suyu, sevincimizi, üzüntümüzü paylaştığımız, bir süredir pozitif çıkan testi nedeniyle tedavi altında bulunan komşumun evinden ağıtlar, acı çığlıklar yükseldi. Virüs bu kez uzakta olmayan, tanımadığım değil tanıdığım bir canı almıştı. Ve bu yazıyı yazdığım gün bir akrabam yine virüs nedeniyle yaşamını yitirdi.
Bizleri ülkemizde yabancılaştıran ne Turizm Bakanının rezervasyon hesabı, ne Dışişleri Bakanının turiste aşılı insan gösterme çabasını önemsemiyorum. Ben; evinden ağıtlar, çığlıklar, acılar yükselen komşumun, akrabamın acısını hissederek ellerimi gökyüzüne kaldırıp ülkem, toplum ve tüm insanlık için sağlık istiyorum, gözyaşlarımı akıtıyorum. 
Öyle bir acı çemberinden geçiyoruz ki; dualarım, yüreğim, gözüm, kulağım, Yozgat ve 81 kentimizle birlikte.