SULARIN coşup  çağlayarak  deli deli  aktı. Bahar gelir türlü türlü çiçekler açar, Koyunlar kuzulamış gönüller Sevgiyle coşar.
Toprak nefes almış cömertliğini saçarak.
Yaz’ı müjdeleyip doğa muhabbetini koyulaştırırken.
Satı  Gelin,  mazlumluk…  zırhına  büründü,  tarlada çalışan Irgatların  azıklarını da   sırtlanarak;
-Karnımdaki  Çocukla  o  kadar  yolu    gelin  başımla nasıl  giderim  Anacığım?... diye  kayınvalidesine mazlumluk zırhıyla   sessizce  mırıldanarak  yola koyuldu.
Tarlalardan  sağa sola uçuşan   Kuş  seslerini  dinleyerek rüzgarında yanakları okşayan  esintileriyle, kınalı bir  Keklik gibi süzülerek gidiyor bir taraftan da cılız sesiyle mırıldanıyordu;
-Ya,  yarı yolda  sancım  tutarda  yolda  doğurursam?... diyerek  duygulu  bir  şekilde  ve kırık  kanatlarıyla  süzülerek  yürüyor:
-Ekinlerin bir çoğu   sararmış  yakında  onlar  da  biçilir, diyerek.Kendi kendine cesaret veriyor. Güneşin kavurucu sıcağı da boş durmuyor Satı gelini… yoruyordu:
-Sıcak  beynime  geçti  şu  ilerdeki  Kavak ağaçlarının  gölgesinde  biraz  dinleneyim, dedi.
 Uçuşan  Cırıl  Kuşları  ve  arada  bir  önünden  zıplayarak geçen  Çekirgeler, Yılanlara  benzeyen  ayaklı  Kertenkeleler  Satı  Gelin’i  korkutuyordu:
-Nihayet  ağaçların  gölgesine de geldim.... dedi  ve  sessiz sedasız  süzülerek  akıp  giden suyla  ellerini  ve  yüzünü yıkadı.
-Çok  şükür  biraz  rahatladım... diyerek  kendine  rahatlık  süsü  veriyordu.
Ağaçlardaki  Kuşlar  hep  birlikte  Satı  Gelin’i  korkutarak  ve  ürküterek   kanat  çırptılar. 
Sessiz  sedasız  akan  su  çağıldadı. 
Satı  Gelin, oturduğu  yerden  tek  elini  beline  koyarak çıkardığı  iniltilerle  Karıncaları  yuvasından  çıkartarak,  adeta onlara üçüncü  Çocuğunun  ayak  seslerini  dinletiyordu.
Satı  Gelin,  önce  iki  Çocuk  daha doğum  yaptığı için  acı dışında  başka  sıkıntısı  yokmuş  gibi  davranıyor  ve ara  ara  yoklayan  sancıların  arasında;
-Yemeği  de  geciktirdim  soğudu,  buz  gibi  oldu... Bana kızarlar mı? Ya beni bu ıssız  yerde  bu  halde  birileri  görürse! Acep  Çocuk  oğlan  mı?.  ya  Kız  ise!..Babam,  Anam  beni  keserler... diyerek  kafasındaki  soruları  çoğaltırken;  Satı  Gelin’in  ağzından  çıkan  feryat figan sesleri  haksızlığa, yalnızlığa, anlaşılmamaya  isyan  edercesine ağzından çıkan çığlıklarla haykırıyordu.
Tarlalardaki  ekinler,  gölgesinde yattığı   ağaçların  yaprakları,  esen yellerle  bir  o  yana  bir bu  yana  sallanıp  Satı  Gelin’e  dua  ederek  çığlık.!  atıyorlar.
Bu  çığlıklar  senfonisine  assolistlik…  yaparak  acı  sesleriyle  dünyaya “Merhaba” diyen  bebek, gökyüzünü sarsıyordu.
Güneş ısısının rölantini düşürmüş, Dağlar iniltisini kesmiş Kurtlarda  Koyunlara dost olmuş. 
Çakır tikenleri  gene takla atmaya başladı.
Tüm haksızlıklar  geçicide  olsa  Hak’ka dönmüş.
Satı geline destek veriyorlardı...
Yavaşça  doğrularak;
-Çok  şükür  Allah’ım,  dedi. 
 Heyecanla,  acılarına  aldırmadan;
-Acep  oğlan  mı? diye  mırıldandı. 
Kız  olduğunu  gördü.
Kaşlarını  çattı.
-Ben  babama ne diyeceğim?... diyerek  ürkek  hareketlerle  Çocuğun  göbeğini taşla  vurarak,  kesip  düğümledi  ve  Güneşin  ışığıyla  pırıldayarak  akan  Suda  yavrusunu  yıkayarak,  önlüğüne  de sarıp  sarmalayıp:
-Geç  kaldım... dedi  ve  azık  çantasını  da alarak  ırgatlık  tarlasına  doğru  sızı  ve  acılarına  aldırmadan süzülerek ve sızlanarak  yürüdü…
Hayır da  dua da ve Sevgiyle kalın.