“İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, 
akşam ezanında ölürler.” 
Şeyh Edebali böyle söyler. 
Ömür aslında şafak ile akşam ezanı kadar kısadır. 
Kimi insanların saltanatı ve ünü aslında şafak ile akşam arasıdır. 
İnsanlar vardır, koca ömürlerini şafak ve akşam arası kadar kısa yaşamış sayılırlar. 
İnsanlığa ve topluma bıraktıkları bir şey yoktur. 
İnsanlar vardır güneş gibi… 
İnsanlığın üzerine aydınlık saçarlar. 
Işığı yol gösterir, sıcağı yürekleri ısıtır.

 *** 
Cennetmekân Abdurrahim Karakoç da onlardan biridir. Katı yüreklileri dize getiren. 
Zalimleri heceleriyle sinelerinden oklayan. 
Kör dünyanın göbeğine, kuşların gözbebeğine İslam yazan bir Serdengeçti… 
Kalemini kılıç eyleyen bir Yeniçeri… 
Sözcükleri yay, heceleri ok eyleyen bir Akıncı Beyi… Zalime Alp, mazluma Eren olan bir Alperen… 
O’nu anlatmaya benim kalemim yeter mi?
 *** 
Bugün içinde bulunduğumuz sorun ve meselelerin temeline indiğimizde medeniyet ırmağımızın yatağının kaydığını söylüyoruz.
Maziden süratli bir kopuş yaşadığımızı ve bundan dolayı atiye doğru yol alamadığımızı belirtiyoruz. 
İşte, Abdurrahim Karakoç gibi bu ülkenin yerli aydınları ve münevverleri ömürleri boyunca rayından çıkan medeniyet trenimizi rayına oturtmaya çalışmıştır. 
Türlü sabotajlara ve suikastlerle hedef olan medeniyet lokomotifimizi canlarını dişlerine takarak çekmişler ve menziline ulaştırmayı hedeflemişlerdir.
Bu uğurda en ağır bedelleri ödemiş ve ömür tüketmişlerdir. 

*** 
Dün, Abdurrahim Karakoç’un ölüm yıl dönümüydü. 
O’nun adına paneller düzenlemesi gerekenler ortada yoktu.
O’nun adına konferanslar tertip etmesi gerekenler ortada yoktu. 
O’nu ve şiirlerini genç kuşaklara aktarması gerekenler ortada yoktu. 
En azından ona bir Fatiha okuması gerekenler yine ortada yoktu. 
Başka işlerle meşguldüler. 
Ne diyordu rahmetli Karakoç? 
“Yılmadan ben bana beni anlattım
Günahı tövbeyle yıkayıp attım 
Ebed kapısında ölümü tattım 
Kefene sarıldım doğmadan önce” 

***
Dediğim gibi atasını dedesini, aydınını mütefekkirini unutan toplumların, davaların ve milletlerin ilerleme ve doğru hedefe ulaşma şansları yoktur. 
“Savaştayım elli yıldır 
Ömrüm geçti boşalt, doldur
Anlamadım bu ne hâldir
Bir gün silah çatamadım 
Talipli yoktur sevgiye  
Anlamadım, neden? Niye?  
Canlar gücenmesin diye 
Can attım, gül atamadım 
Suları ıslatamadım.” 
Rahmet ve minnet ile anıyorum. 
Mekânı Cennet olsun…