KANLI ihanet gününün yıl dönümündeyiz.
Şehit ve gaziler vererek hayatta kaldığımız, nefes aldığımız, can çekişerek ayağa kalktığımız günün yıldönümü.
Aziz şehitlerimiz cennet bahçelerindeyken, onların yakınları ilk günkü acıyla hayatlarını devam ettiriyor.
Aralarında yaşı küçük olanlar, yaşları büyüdükçe kahraman babalarının Gölbaşı’nda hain Fetö mensuplarınca şehit edildiğini daha iyi anlıyor.
Türkiye birçok ihtilaller, kalkışmalar gördü ve yaşadı.
Bizim kuşak bunları ya belgesellerden izledi, ya da büyüklerinden dinledi.
Lakin kahpe felek bizim kuşağa da hain 15 Temmuz gecesini göstermiş oldu.
Bize ait uçakların, bize ait tankların tepemizde gezmesini ilk dakikalarda yadırgamazken, kafamıza bombalar yağdırmasını da şahsen ben yadırgamamıştım.
Çünkü öteden beri FETÖ mensubu hainlerin emellerini ve niyetlerini her duyarlı vatandaş gibi seziyordum.
Bu hain 15 Temmuz sürecinden önce, Yozgat’ta FETÖ propagandası yapanları, onları övenleri, onlarla birlikte maklube yiyenleri iyi gözlemlemiştim.
Yozgat’a gelen akil insanları Türk Bayrağı ile Çamlık girişinde protesto ettiğimde, yöremi çeviren komiserlerin topyekun beni kameraya kaydetmesini, fotoğraflarımı çekmesini de biraz geç anladım.
Hepsi bu hain gecenin ardından başlayan süreçte ihraç edildiler.
Ya ihraç edilmeyenler?
Halen içimizde olanlar?
Kuruma girdiğim zaman halen makam koltuğuna sırtını dayayıp gerinerek oturanları görüyorum.
Dün, gözüme soka soka masasının üzerini ‘sızıntı’‘zaman’ gibi yayın organlarıyla kaplıyordu.
Gazeteci olduğumuz için ısrarla bize ‘sızıntı’ dergisi aldığını göstermek istiyordu.
Bugün?
Bugün ise ısrarla masanın üzerini Ömer Halisdemir’in kapak olduğu dergi, kitapçık ve bültenlerle kaplıyorlar.
Israrla bize bunları göstermeye çalışıyorlar.
Dün hararetle FETÖ’yü savunan bu isimler, bugün halen devletin içerisindeler.
Alt düzeydekilere kadro verdiler, üst düzeydekiler yerini korudu veya terfi etti.
Onların halen kamu kurumlarında gerinerek oturmasını hazmedemiyorum.
Kimsenin ekmeğinde, aşında gözüm yok da, aklıma hep Gölbaşı geliyor.
Eşlerini kucaklayıp, sıcak yatakta yatmak yerine Özel Harekat’ın demir ranzalarında uyuyan kahramanları hatırlıyorum.
Evlatlarını bağrına basıp, onlara masallar anlatıp, onlarla uyuklamak yerine, Gölbaşı’ndaki mübarek yuvanın demir ranzalarında uykuya dalan hilal bakışlı, Yusuf yüzlüler aklıma geliyor.
Onlar, hainler tarafından atılan tahrip gücü yüksek bombalarla şehadet şerbeti içti.
İçimizdeki ‘sızıntı’cılar halen devlet kurumlarında gerine gerine millete efelik taslıyorlar.
Bu kanlı ihanetin bastırılmasında birinci derecede rol üstlenen ve görev yapan Aziz Türk Milleti’dir.
Türk Milleti’nin şuurlu evlatları, o gece sokağa çıkarak, bu kanlı kalkışma ve ihaneti bastırmak için canlarını feda eylediler.
Tabi ki Yüce Türk Devleti’ni kıyamete kadar yaşatmak ülküsüyle, devletin polisliğini, askerliğini yapan şerefli devlet görevlileri…
Onların da hakkını ödeyemeyiz.
Türklük gurur ve aşkıyla, ihanetçi alçaklara geçit vermeyen Milliyetçi, ülküsü olan ve vatanına ‘ha ekmeğini yemişim, ha kurşununu!’ diye haykıran kahramanları unutmak mümkün değil.
Onlar da o gece tüm ışıkları yaktılar, ışıklarımızı söndürüp karanlığa gömülmemizi isteyen alçaklara fırsat vermediler.
Bu kanlı ihanet sürecinin yıl dönümünde aziz şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Halen devletin çeşitli kademelerinde koltuk işgal eden FETÖ mensuplarının hukuk ve adalet içerisinde hesap vermelerini bekliyorum.
Haydi selametle…